***Hoşgeldiniz!!! Trakyadaki en güncel ve en kaliteli haberler için; www.trakyahaberci.com...

6 Kasım 2009 Cuma

GELENEKSEL GIDALARIMIZI TANITMALI VE KORUMALIYIZ

Her toplumun tarihinin derinliklerinden süzülerek zamanımıza ulaşan, yaşayış şeklini, şartlarını belirleyen, şekillendiren ve renklendiren önemli yapı taşları vardır. Bunlar toplumların kültür alt yapısını oluşturan önemli göstergelerdir. Aynı zamanda kökenlerimizin gelişimi hakkında bizlere önemli ipuçları sağlamaktadır. Bugün yerel kültürlerin var olan kalıtları, içine doğulan coğrafya, ekonomik, sosyal ve tarihsel pek çok nedenlerle etkileşerek günümüze ulaşmaktadır. Geleneksel ürünlerimiz ve beslenme alışkanlıklarımız bu kültürel mirasın ana taşlarından sadece biridir.
Küreselleşme ve internet, dünyamızın bir birine uzak coğrafyalarının adeta iç içe geçmesini sağlamış ve sonuçta küçük bir köy haline gelmesine neden olmuştur. Bunun sonucu en büyük darbeyi geleneksel ürünlerimiz ile beslenme alışkanlıklarımız almış bulunmaktadır. En başta da uluslar arası fast food’cu gıda devleri evimize kadar girmiş bulunmaktadır.
Tarihe bakarsak , insanın ilk ortaya çıktığı günden bu güne geçen 4,5 milyon yılın neredeyse % 99’unda insanoğlu avcılık-toplayıcılık ile geçindi ve dolayısıyla sadece çiğ et, meyve, sebze gibi doğal besinlerle karnını doyurdu.
Tarımın başlaması ve gelişmesi ile tahıl, bakliyat, et ve süt tüketimi arttı. Sanayi devriminden sonra ise rafine ve işlenmiş gıdaların (tuz, şeker, margarin) kullanımında artış oldu. Halbuki insanın biyolojisi ve metabolizması bu tür rafine gıdaları sindirmeye pek müsait değildir. Bunun sonucu çağın hastalıkları olan kalp ve damar hastalıkları ile obezitede önemli artışlar gözlemlenmektedir.
Geleneksel gıdalar ile beslenmede glisemik endeksi (Gıdaların kan şekerini yükseltme hızına glisemik indeks denir.) düşük ancak vitamin, mineral maddeler bakımından zengin gıdaların vücuda alındığı bir gerçektir. Doğal tarımsal yöntemlerle elde edilen meyve ve sebzeler, özgürce dolaşan hayvanlardan elde edilen, sakatat ağırlıklı, etin daha az tüketildiği bir beslenme şekli en elzem yemek rejimini oluşturmaktadır. Oysa çağımızda biz modern insanlar, glisemik endeksi yüksek, vitamin ve mineral maddeler yönünden fakir gıdaları tüketmek zorunda kalmaktayız. Buna ilaveten üretiminde kimyasal gübrelerin, ilaçların, hormonların, katkı maddelerinin kullanıldığı yiyecekler tüketmekte, atalarımıza göre daha az sakatat ve daha fazla et tüketmekteyiz.
Atalarımız işlenmemiş süt, süt ürünleri, rafine edilmemiş tuz kullanırken bizler ise katkılı koruyuculu süt, yoğurt, rafine tuz ve şeker ile yağ kullanmaktayız. Bunun sonucu biyolojimiz bu yeni sisteme uyum sağlamakta zorlanmakta olup, bu beslenme rejiminin değişikliği ile kanser, kalp ve damar hastalıkları, obezite gibi hastalıklar artmış bulunmaktadır.
Geleneksel ürünlerimizin yok olmaması, geleneksel beslenme alışkanlıklarımızın sürdürülmesi için önemli olup, aynı zamanda sağlığımızla da doğrudan ilgilidir. Ulusal gıda kültürümüzün korunması, gıda çeşitliliğimizin artması için yerel tatlarımıza özel önem göstermemiz gerekmektedir. Bu amaçla Ülkemizde ve İlimizde aktif olarak çalışmaya başlayan ve geleneksel gıdalar ile yerel üreticilerin korunmasını hedef alan oluşumlara katkı vermemiz, onları destekleyerek önlerini açmamız gerekmektedir. Ayrıca beslenmemizi yereli koruyacak şekilde düzenlememiz, alış veriş yaparken yereli ve geleneksel ürünlerimizi tercih etmemiz geleceğimiz açısından önemlidir. Hepsinden önemlisi de çocuklarımızı bu konuda eğitmeli ve bilinçlendirmeliyiz. Çünkü beslenme alışkanlığı çocukluktan başlamaktadır.
Bölgemizde ve özellikle İlimizde üretilen yerel ve geleneksel ürünlerimizi öncelikle araştırıp ortaya çıkarmalıyız. Ardından da bu tatların kaybolmaması için yerel girişimcileri her yönden destekleyip, daha aktif hale getirmeliyiz. Gerekirse bu ürünleri üreten üreticileri tek çatı altında örgütleyip, kollektif çalışmalarını sağlamalıyız. Eğitimle, sergilerle, festival ve fuarlara katılarak medya desteği ile bu kültürümüzü gelecek kuşaklara aktarmanın yollarını aramalıyız. Ayrıca bu ürünlerin taklitlerini önlemek amacı ile markalaşmaya veya coğrafi işaretlemeye gidilmesi gerekmektedir. 5179 sayılı Gıda Kanununda bu ürünlerle ilgili her hangi bir düzenleme bulunmamakta olup, yeni yapılacak Gıda Kanununda bu konuda düzenleme yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu ürünlerin doğal yapısına zarar verilmeden yurt içinde ve yurt dışında tanıtımının yapılması Ülkemizin yararına olacaktır.

Hiç yorum yok:

sağ üst köşede yer alan Önceki kayıtlar'a tıklayarak geçmiş haberlere ulaşabilirsiniz...