***Hoşgeldiniz!!! Trakyadaki en güncel ve en kaliteli haberler için; www.trakyahaberci.com...

27 Kasım 2009 Cuma

KIRKLARELİNDEN KISA KISA

MOPET HIRSIZLIĞI
Kırklareli'nde kilit takılarak park edilen mopet çalındı. Edinilen bilgiye göre, Pınar Mahallesi Pazarcık Sokak'ta O.Y'ye ait 39 AS 682 plakalı mopet kilitlenerek park edilmiş durumda iken çalındı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
KAPISI AÇIK UNUTULAN AHIRDAN KOYUN ÇALINDI
Lüleburgaz ilçesinde kapısı açık unutulan ahırdan bir koyun çalındı. Edinilen bilgiye göre, Güneş Mahallesi Anafartalar Sokak'ta R.G'ye ait ahırın kapısının açık unutması sonunu 11 koyundan biri çalındı. R.G, koyununun bulunması için Lüleburgaz İlçe Emniyet müdürlüğüne başvurdu. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
AĞAÇTAN DÜŞEN KİŞİ YARALANDI
Pınarhisar ilçesinde ağaçtan düşen bir kişi yaralandı. Edinilen bilgiye göre, Beylik Mahallesi 3. Göçmenler Sokak'ta 75 yaşındaki E.O, dallarını budamak için çıktığı ağaçtan düştü. 112 Hızır Acil servisi ekiplerince Pınarhisar Devlet Hastanesine kaldırılan yaşlı adamın sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.
KAYNAK:www.gazetetrakya.com

Greve katılan öğretmenlere soruşturma

Tekirdağ'da, Kamu-Sen ve KESK'in 25 Kasım'daki bir günlük iş bırakma eylemine katılan 400 öğretmen hakkında soruşturma başlatıldı. Greve yoğun katılımın olduğu Tekirdağ"da İl Milli Eğitim Müdürlüğü, kent genelinde yaptığı inceleme sonucunda greve katılarak okullarına gitmeyen 400 öğretmeni belirleyerek soruşturma açtı.

TEKİRDAĞ İLİNDEN KISA KISA

ÇIKAN KAVGADA 1 KİŞİ YARALANDI
Tekirdağ'da ''kız meselesi'' nedeniyle çıkan kavgada 1 kişi yaralandı. Edinilen bilgiye göre, C.A. ile H.B. arasında ''kız meselesi'' nedeniyle çıkan tartışma, kavgaya dönüştü. Bunun üzerine H.B. arkadaşları Ş.K. ve A.O.D. ile C.A'yı dövdü. H.B, daha sonra ruhsatsız tabancayla 2 el ateş ederek C.A'yı göğsünden ağır yaraladı. C.A, Tekirdağ Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Olayla ilgili adli makama sevk edilen H.B, tutuklandı. Ş.K. ve A.O.D. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
İŞ YERİNDE YANGIN
Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde, bir iş yerinde çıkan yangında maddi hasar meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, A.Ş. iş makinesinin ayarlarını yaptığı sırada dinamodan çıkan kıvılcımlar makinedeki kimyasal parçaları tutuşturdu. İtfaiye ekiplerinin müdahalesiyle kontrol altına alınarak söndürülen yangında, maddi hasar meydana geldi.
GÖZLÜK HIRSIZLIĞI
Tekirdağ'ın Hayrabolu ilçesinde bir iş yerinden 253 gözlük çalındı. Edinilen bilgiye göre, Alpullu Caddesi'nde Ahmet Aydın'a ait iş yerine giren kimliği henüz belirlenemeyen kişiler, 253 gözlük çaldı. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
KAYNAK:www.trakyanethaber.com

Yolda Yürüyen Bayana Elle Taciz eden sanık Hastanelik oldu.

Tekirdağ iline bağlı Çorlu İlçesi'nde, yolda yürüyen bir bayanı elle taciz eden 25 yaşındaki Y.H., isimli şahıs çevredekiler tarafından yakalanarak, dövüldü. Y. H., öfkeli vatandaşların elinden polisler kurtardı. Çorlu ilçesinde 23 yaşındaki Ö.A., adlı bayan evine giderken Oturduğu apartmanın kapısına gelen Ö.A.'nın yanına bu sırada kendisini takip eden Y.H. gelerek elle tacizde bulundu. Şoke olan Ö.A sokağa çıkarak bağırmaya başlayınca, bayana tacizde bulunan ve kaçmaya çalışan Y. H. çevredekiler tarafından yakalanarak dövülmeye başlandı. Y. H. öfkeli grubun elinden olay yerine gelen polis ekipleri tarafından güçlükle kurtarıldı. Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan Y. H. hastaneye kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Küçük kız domuz gribinden öldü

2 yaşındaki S.G, yüksek ateş nedeniyle kaldırıldığı Tekirdağ Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetti. İki yaşındaki kızdan alınan kan örneklerinde domuz gribi olarak bilinen H1N1 virüsü pozitif çıktı. Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde yaşayan Muşlu bir ailenin kızı olan 2 yaşındaki S.G, yüksek ateş şikayetleri ile ilk olarak 22 Kasım günü Çorlu Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. İki gün Çorlu'da tedavi edilen küçük ateşinin yükselmesi üzerine Tekirdağ Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Hastanenin ikinci katında bulunan Enfeksiyon Hastalıkları Servisi'ne yatırılan S.G isimli küçük kız önceki gün yüksek ateş nedeniyle hayatını kaybetti. Savcılık tarafından ilk otopsisi yapılan S.G'den kan örneği alınarak tahlil için İstanbul Çapa Tıp Fakültesi'ne gönderildi. Yapılan tahlillerin ardından küçük kızın halk arasında domuz gribi olarak bilinen H1N1 virüsü taşıdığı ve bu nedenle hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre son üç gün içerisinde 49 kişinin öldüğü H1N1 virüsü nedeniyle Tekirdağ Devlet Hastanesi'nde panik yaşandı. İlk kez bir hastanın domuz gribi nedeniyle hayatını kaybetmesi enfeksiyon servisinde çalışan sağlıkçıları da tedirgin etti. Hastanenin enfeksiyon servisinde 8 kişinin daha domuz gribi tedavisi gördüğü ve bunlardan 6'sının çocuk olduğu öğrenildi. Son üç günde meydana gelen 49 ölümle birlikte Türkiye'de domuz gribi nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 161'e yükselmişti.
KAYNAK:www.24haber.com

Roma Hukuku – 1

YÖK, Türkiye tarihinin hoş olmayan yıldönümlerinden biri olan kendi kuruluş yıldönümü yaklaşırken bu kara günün utançla anılmasını gölgeleyecek, gündemi bulandıracak bir karara imza attı. Nitekim mayası tuttu ve gündem yeni bir ‘gereksiz’ ile dolduruldu.

Söz konusu gereksiz gündemin adı: ‘Roma Hukuku’. Yapılan uygulama karşısında duyarlı çevreler, bu duyarlılıklarının haklı bir göstergesi olarak tepkilerini ortaya koydular. Bu tepkiler yaşanan kaygının doğal bir sonucuydu.

Konu akademik bir mecra ile ilgili olmakla birlikte sonuçları hepimizi ilgilendiriyor. Bu sebeple her vatandaşın müdahil olma hakkı bulunuyor. İşte bu tepkilere tepkisini(!) gösteren akademisyenler de çıkıyor, kendi söylemlerini ortaya koyuyor.

Bu ‘akademik’ hocalardan biri (Doç.Dr. Mustafa ŞENTOP, “Yine mi laiklik elden gidecek-I”, Zaman Gaz., S:27, 27 Ekim 2009 Salı) yapılan uygulamayı haklı göstermeye çalışırken;

« “Roma Hukuku dersinin kaldırıldığı”, “bu dersin Türk hukukunun Batılı temellerini teşkil ettiği”, “bu temellerin değiştirilmeye çalışıldığı”, “İslam Hukuku dersinin getirildiği”, “hukukun İslamlaştırıldığı”, “Roma Hukuku dersinin Cumhuriyet’ten sonra hukukun laikleştirilmesiyle fakültelere konulduğu” gibi tamamen yanlış ve yalan bilgiler...»[1] Diyor.

Listede sayarken «“İslam Hukuku dersinin getirildiği” gibi tamamen yanlış ve yalan bilgiler...» Diyor. Ama 10 satır sonra aynı yazının içerisinde «... bağnazlığın akademi’ye yakışmadığının altını çizmek gerekir; okuyun, öğrenin, bilerek karşı çıkın.»[2] Diyor. Eğer getirilmediyse nasıl okuyor öğreniyoruz? (Soru!) Yani; daha önce okuyup öğrenmiyor muyduk? (Soru!) Yalan yanlış var! Evet, haklısınız.

«Fakültelerde ders başka akademik yapılanma başkadır; birçok ders anabilim dalı yada bilim dalı olarak teşkilat yapısında yer almadığı halde varlığını korumaktadır. ... İslam Hukuku Anabilim Dalı da bilim dalına dönüştürülmüş ve Hukuk Tarihi’ne bağlanmıştır. »[3]

Bilim dalı ile ana bilim dalı arasındaki ayrımın yapılmasında İslam Hukuku’nun; Hukuk Fakülteleri kadrosundaki yapısını emsal göstermek; aynı dersin İlahiyat Fakültelerindeki ve Edebiyat Fakültelerindeki varlığını yok saymak olur.

İslam Hukuku dersinin ısrarla okunmasındaki isteklilik; yazıda; ( «... farklı hukuk sistemlerinin mukayese edilmesi, tartışılması gerekmektedir ... Hukuk kaybolmaktadır.» [4] ) farklı hukuk sistemlerinin tartışılmasının gerekliliği bahisle tekrarlanmaktadır. Söz konusu tartıştırmanın amacı değişimdir! (Türbe kültürüne, insanın insana (şeyh, derviş, keşiş gibi kemirgenlere) taptığı bir şirk düzenine doğru değişim...)

«Güçlünün ve ideolojinin emrinde bir “alet”e dönüşen hukuk “adalet” temelinden büyük ölçüde sapmıştır. Bu gerçeğin temelinde “hukuk algısı”ndaki sorunlar yatmaktadır.» [5] Diyor. Çok klişe bir söylem. Ama bu sözler uygulamayı savunan tarafa yakışmıyor. Çünkü tümüyle doğru!

Son olarak: «İslam Hukuku, tarihî bir hukuk sistemi olmayıp halen birçok ülkede doğrudan ve dolaylı olarak uygulanan bir pozitif hukuk sistemi olduğu için Hukuk Tarihi ile ilişkilendirilmiş olması yanlış bir karardır.» [6] Diyor.

Asıl sorunun gün yüzüne yansıması da burada kendini iyice göstermiş oluyor. Yazı boyunca midede tutulan taş bu satırlarla kusulmuştur.

Çünkü burada ‘pozitif hukuk sistemi’ diye sözü edilen nokta önemli.
Biz ona kısaca ‘şeriat düzeni’ diyoruz!

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ

Roma Hukuku – 2

Roma Hukuku Anabilim Dalının, bilim dalı statüsüne getirilmesi ile ilgili kararın savunmasını yapan yazı dizisinin ikinci bölümünden başlayalım;

«Roma Hukuku’nun bir ders olarak okutulması Cumhuriyet’ten önce, 1869 tarihli Maarif-i Umûmiyye Nizamnamesi’yle yapılmıştır. Sadece Roma Hukuku değil, Fransız Medenî Kanunu ayrı bir ders olarak o zaman öngörülmüştü. Bazen Roma Hukuku hem birinci hem de dördüncü sınıflarda iki kez olmak üzere okutulmuştur.» [7]

Osmanlı Medeniyetinde mevcut sistemin istismarlar ile zarar görmesi ve daha batılı (Sistemle bütünleşik) bir model kurma eğilimlerinin bir yansıması olarak 1869 düzenlemesi yapıldı. Batıya açılma Tanzimatla birlikte başladı der dururuz ya. İşte bunlar yapıldı. Böylece kendi sistemimiz istismara açık modeli modifiye edilecek yada değiştirilebilecekti. Dersler getirildi ki; bu sistemi entegre etmek kolay ve rahat olsun. (Son cümleyi bir daha okuyun!) Osmanlı’nın son yollarında sistemin doğru düzgün işleyen hiçbir yanı kalmamıştı. Bu çarpıklığa ve bozukluğa rağmen Meşrutiyet’in ilan edilmesi ve ilk anayasa oluşturulması bu zeminin eseridir.

«Bir kere, hukuk sistemi sadece kanunlardan ibaret değildir, pozitif hukuk değildir. Hukuk sistemi kanunları da içeren geniş anlamda bir hukuk kültürüne dayanmaktadır. Kanunlar başka ülkelerden tercüme olunup iktibas edilebilir ama hukuk kültürü transfer edilemez.» [8] Diyor. Çok klişe bir söylem. Ama bu sözler uygulamayı savunan tarafa yakışmıyor. Çünkü tümüyle doğru! (Aynı durum I. Yazıda da vardı.)

Konunun amacı ve sonuçlarını bir tarafa bırakırsak; hocanın yazısında (Doç.Dr. Mustafa ŞENTOP, “Yine mi laiklik elden gidecek-II”, Zaman Gaz., S:26, 28 Ekim 2009 Çarşamba);

«YÖK Yürütme Kurulu’na ait bir yetkinin YÖK Genel Kurulu kullanılmasıyla alınan bir kararın hukuki sakatlıklar taşıdığı ...» [9] Diyor. Bu durum; konunun usul yönünden ele alınabilecek bir durumdur.

Usul aşamasına gelmeden olayın vukuunun esas yönünden irdelenmesi gerekir. Ülkemizde –her dönemde- yaşanan idari despotizmi kırmak için konunun idari yargıya gitmesi en doğru seçenektir.

Duyuları yetersizleşmiş otoritenin duyargalarına ulaşabilmek için sesini yükseltmek zorunda kalanlar yerine kulaklardaki pamukların çıkarılması gereklidir. Bunun için (sesini duyurmak ve iletişim için) bile otoriteye yaklaşılabilmesini sağlamak çok daha akıllıca olacaktır.

«Dersin V. Yüzyılda Roma’da yaşayan Romalılara değil de, XXI. Yüzyıl Türkiye’sinde yaşayan öğrencilere anlatıldığının farkında olarak belirlenmiş bir müfredatın gerekli olduğu unutulmamalıdır.» [10] Diyor. V. ve XXI. Yüzyıl ayrımı yaparak müfredatının değiştirilmesi hesaplanan ders; günlerce kamuoyunu meşgul eden skandala konu olan ders olamaz! Öyle değil mi? (Sanırım burada bir karışıklık oldu.)

«... hukuku eleştirip geliştirmek için de önem verilen bir hukuk felsefesi eğitimine ihtiyaç vardır.» [11] Diyor. Evet önem verilen bir hukuk felsefesi eğitimi gereklidir. Zaten Roma Hukuku bu felsefenin temel yapı taşlarından biridir. Zaten bütün sorun da burada.

Tanzimat sonrası geldiği belirtilen Roma Hukuku, Fransız Medenî Kanunu gibi dersler modern dünyanın kullandığı hukuk sisteminin felsefi altyapısını oluşturur. Bu gün ülkemizde de yürürlükte olan hukuk sisteminin “temel taşları”dır. Bir binayı çökertmenin en kolay yolu, temeldeki taşlardan birini almaktır. Yalnız unutulan durum şudur:

Bu tür taşların üst üste koyulması ile yükselen binalar için bir mühendislik kural vardır: Temelde bir sorun olduğunda; hep kendi üzerine çöker! Birileri yanlışlıkla altında kalmasın.

Çünkü oyulmaya çalışılan temel Türkiye Cumhuriyetinin temeldir.

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ

Cehalet ve Siyaset:Bilginin yeri yoksa(Murat SEVGİ)

Mustafa Kemal Atatürk; "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacak." Derken öğretmenleri sadece övmedi. Üzerlerinde mevcut sorumluluğu da hatırlattı.. Çünkü öğretmen, akla ve akıl toplumuna giden yoldaki ilk basamaklardan birisidir.

* Siyasetin kötülüğü, cehaletten beslenmesinden kaynaklanır.
* Cehalet toplumlarda kurutulamayan, derin bir bataklıktır.
* Cahilsiz bir toplum yok denecek kadar az bir ihtimaldir. Sorun; cahilin var olması değildir. Esas sorun cahilin, toplumdaki seviyesinin doğru belirlenememesidir.

Bu seviye belirleme işini sağlayan değerler; bilgi, beceri, deneyim ve akıldır.
Eğer bir toplumda aklın egemenliği ortadan kalkarsa o toplum akıl yerine başka değerleri(!) egemen kılar. Ki böyle durumlarda aklı besleyen değerler; bilgi, beceri ve deneyim yara almış demektir. Bu ilişki tek yönlü bir ilişki değildir. Oluşan yara, toplumun tavrını etkiler. Toplumun tavrı da yaranın derinleşmesine etki eder. Sonuçta kısır bir döngü sarmalı, hep kötüye yönlenerek sürer.

Egemenliği elinde tutan akıl, tek bir kişinin yada bir kesimin aklı değildir. Toplumun top-yekun aklı, aklî eğilimi yönetenin eylemlerinde kendine şekil bulur. Böylece yöneten, 'topluma rağmen' uyguladığı eylemlerde bulunmaz.

Akıl toplumunda birey cehaletten uzaklaştıkça yükselir. Yükseldikçe aklı, daha çok bilgi, beceri ve deneyime sahip olur. Bunlara sahip oldukça daha da yükselir.

Toplumsal yapılar için düşünülebilecek en büyük sorunlardan biri olan ‘sınıf kavramı’ kriter olarak bilgi göz önüne alındığında yeni bir şekil alır. Bu sistemin içinde cahillerin yeri en alttadır. Sınıflar arasında kademeler yoktur. Bireylerin önünde basamaklarla birbirinden ayrılmış sınıflar yerine sürekli ve kesintisiz bir rampa vardır. Her birey bir bebek olarak dünyaya gelişi ile birlikte bu rampanın en altında, sıfır noktasında başlar.

Gün ve gün, öğrendikçe, yukarı çıkar ve bu yolculuğunu hayatı boyunca sürdürür. Rampanın son noktasında geldiğinde bilgi, beceri ve deneyimi ona bu rampaya yeni bir eklenti yapma şansı verir. Bu eklentinin adı, buluştur, icattır, keşiftir.

Pozitif bilimler, bütün güçlerini aklın besinleri olan bu üçlüden elde ederler.

* Bilgi, bir çeşit mirastır. Kendinin ve kendinden önceki akılların ürünüdür. Her bilimde soruları cevaplandırır, açıklar ve içinde çözümleri barındırır. Cevapları (o an için) olmayan yeni sorular üretir.

* Beceri, o bilimin metodolojisidir. Yöntem ve uygulamaların standartlarını belirler.

* Deneyim, önceki eylemlerin sonuçlarından faydalanmaktır.

Bunlar, diğer bir deyişle; teori, deney ve hüküm kavramlarıdır. (Yani sadece üçlünün adı değişmiştir.)

Hükme varılan şey; yeni bilgidir, buluştur, icattır.
Hükme varan şey; akıldır.

Burada akıl yürütme işi yapılırken, sahip olunan 'bilgi'den, bu bilgiyi kullanmaktaki 'beceri'den ve uygulaması yapılan 'deney'imden yararlanılmıştır.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Olmaz tabiki.

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ
sağ üst köşede yer alan Önceki kayıtlar'a tıklayarak geçmiş haberlere ulaşabilirsiniz...