***Hoşgeldiniz!!! Trakyadaki en güncel ve en kaliteli haberler için; www.trakyahaberci.com...

24 Eylül 2009 Perşembe

10. İPSALA ÇELTİK (PİRİNÇ) KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ BAŞLADI

Edirne iline bağlı İpsala ilçesinde Çeltik Festivali Başladı.Festvalin başlangıcı sebebiyle konuşma yapan İpsala Belediye başkanı Mehmet Karagöz, 10. Çeltik (Pirinç) Kültür ve Sanat Festivali’nin Ulusal düzeyde yapılacak Çeltik Sempozyumu sebebiyle bu yıl yürüyüş kortejinin Cuma günü yapılacağını belirterek, “Festivalimizde Pirincimiz tanıtılırken, çeşitli yarışmalarda Çocuklarımız, Gençlerimiz ve Kadınlarımız yarışma fırsatı bularak insanlarımız 5 gün boyunce eğlenecekler. Birçok ünlü sanatçı Festivalimizde konser verecek. Çeltik Festivalimizi gelecek yıllarda tarım fuarına dönüştüreceğiz.” Diye konuştu.,
23-27 Eylül tarihleri arasında yapılacak festival’in ilk gününde İpsala ve Keşan Halk Eğitim Müdürlüğü Folklor ekipleri Cumhuriyet Meydanında gösteri yaptı.
Edirne Bandosunun Müzik Dinletisinden sonra, İpsala Hip-Hop Grubu gösterilerini sundu.
Vatandaşlara pilav Ayran ikramı yapıldıktan sonra gece’de THM Sanatçıları Gülseren Aygün ve Yusuf Bayrıbey konser verdiler.
KAYNAK.www.ipsala.com

Aslan; “İspatlasınlar idamımı isterim


HABER VE FOTO:Serpil Kan/ Şenol GONCAGÜL
Geçtiğimiz akşam Özel bir kanalın haber bülteninde İş adamı Siyami Aslanın Lüleburgaz Edirne Bayırı Mevkiinde bir bağ evi bulunması ve daha önce Polis tarafından cinayet zanlısı Cem Garipoğlunun bu evde kaldığı iddiası ile baskın yaptığı bağ evinde Siyami Aslan, Show Tv ekibinden Göktan Bedüke veYeşilyurtgazetesi muhabirine açıklamalarda bulundu. Siyami Aslan, yaptığı açıklamada, Garipoğlu ailesini tanıdığını fakat sadece iş yaptıklarını belirterek, Garipoğlu ailesini tanıyorum. Ama ben iş adamıyım ve müteahhitim. Bu sebeple birçok insan gibi Onları da tanıyorum. Cem Garipoğlunu ise tanımıyorum diyebilirim. Çünkü en son 10 yıl önce gördüğümde küçük bir çocuktu. On yıldır da hiç görmedim dedi.Edirne Bayırı mevkiinde bulunan bağ evinin, şehrin içinde olduğunu ve Özel Bir Hastanenin hemen arkasında yer aldığını belirten Aslan, 1000 ailenin yakında olan Lüleburgaza 1 km uzaklıkta olan ve göz önünde bir yerde bir insan nasıl o kadar gün gizli kalabilir ki. Ayrıca Polis Ağustos ayında, bu evde arama da yaptı ve hiçbirşey bulmadı. O zamanda Polise söyledim evimde sürekli kamera kaydı yapılıyor ve bu kayıtları aylık olarak alıp, daha sonra siliyorum. Bu kayıtları da Polise verebileceğimi söylemiştim zaten dedi.Özel Bir Televizyon Kanalı geçtiğimiz günlerde, Canlı yayınlanan haber programında cinayet zanlısı Cem Garipoğlunun, Siyami Aslana ait Edirne Bayırında bulunan bağ evinde kesin olarak kalmışçasına yayın yapmasına da tepki gösteren İş Adamı Siyami Aslan, böyle bir konu ile gündeme geldiği için çok üzüldüğünü belirterek, gerekli yasal işlemleri başlatacağını da dile getirdi. Aslan olay günü Mehmet Nida Garipoğlu ile Lüleburgazda bir toplantı yapacaklarını belirterek, Olay günü Mehmet Nida Garipoğlu ile bir toplantımız vardı. Beni aradı ve Lüleburgaza geleceğini söyledi. Fakat daha sonra ben onu aradığımda kendisine ulaşamadım ve görüşemedik. Benim tek ilişkim iş içindir. Bu olayları da birkaç gün sonra basından duydum. Ama bu ilişkinin başka şekilde hedef gösterilmek istenmesinden dolayı bende çok yıprandım ve bu kasıtlı hareketler için dava açacağım dedi.Bu olayların kendisini çok yıprattığını belirten Aslan, Benimde bir kız çocuğum var. Benden bu konu ile ilgili hiçbir yardım talep edilmedi. Fakat edilseydi de asla yardım etmezdim. Çünkü bu yaşanan bir vahşettir. Ben Karadeniz çocuğuyum, Bu tür bir olayla ilgimin olduğu ıspatlansın, imzalı dilekçe verip idamımı isteyeceğim dedi.Siyami Aslana ait ve Münevver Karabulut cinayeti zanlısı Cem Garipoğlunun kaldığı iddia edilen bağ evinden ayrılan Show Tv ekipleri, diğer ulusal basının bir gazetesinde yer alan ve Cinayet Zanlısı Cem Garipoğlunun Sarılar Köyünde bulunan diğer bağ evine yola çıktı.Sarılar Köyünde Gölet Kenarında bulunan Çeftlikevi bir anda Medya panayırına dönüştü. Tüm ulusal basının bahçesine toplandığı ve ayrıca tek yerel gazete temsilcisi olarak bulunan YeşilYurt GazetesiMuhabiri Şenol Goncagül Sarılar Köyünde Gölet Kenarında bulunan çiftlik evinin sahibi Mualla Sunar ile görüştü. Çorluda Kent Eczanesi sahibi Mualla Sunar, Şenol Goncagül e yaptığı açıklamada, Bu bağ evimiz kardeşlerimiz ile ortak kullandığımız bir evdir. Basın Cinayet Zanlısı Cem Garibolunun bu evde kaldığnı nereden çıkardı bilmiyoruz. Bağ evimize baskında yapılmadı, hiçbirşey olmadı. Bu sebeple medyaya nasıl yansıdı bilmiyoruz. Bizler işinde gücünde olan insanlarız. Ayrıca çiftliğimizi satmak istiyorduk. Bu sebeple çok güzel reklamımız yapıldı. Para verseydik de bu kadar reklam yaptıramazdık dedi.Sarılar Köyü Muhtarı Şahin Nazda, bu kişinin köyümüzde kaldığı nereden çıkarıldı bilmiyoruz ama köyümüzün mühtiş reklamı oldu dedi.
KAYNAK:YEŞİLYURT GAZETESİ

ÇORLU TİCARET VE SANAYİ ODASIAVRUPA İŞLETMELER AĞI ÇORLU İRTİBAT BÜROSU’NDAN SEMİNER


Avrupa Komisyonu’nun desteğiyle kurulan ve kırktan fazla ülkede, 600 kurum ve kuruluşun dahil olduğu “Avrupa İşletmeler Ağı”nın bölgemizdeki çalışmalarını yürüten Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası Avrupa İşletmeler Ağı - Çorlu İrtibat Bürosu’nun faaliyetlerinden biri olarak, 29-30 Eylül 2009 tarihlerinde “İş Güvenliğinin Teknik ve Hukuki Boyutu” konulu iki günlük seminer düzenlenmektedir.
Seminer hakkında bilgi veren Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ve TOBB Ticaret ve Sanayi Odaları Konsey Başkan Yardımcısı Özlem YEMİŞÇİ; ‘AB’ye giriş sürecinde İş Güvenliği konusunda çok sayıda yönetmelik çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir. Bu eğitimle birlikte İş Güvenliği alanında son dönemde yaşanan gelişmeler ışığında, bu alanının teknik ve hukuki açıdan incelenerek bütünsel bir yaklaşım oluşturulması amaçlanmaktadır. Hedef kitlemiz; işverenler ve işveren vekilleri, iş güvenliği sorumluları, personel sorumluları, sorumlu müdürler, teknik bakım sorumluları, sorumlu mühendislerdir’ dedi.


“İş Güvenliğinin Teknik ve Hukuki Boyutu” Seminer Programı
1. Gün: 29 Eylül 2009, 09:30 - 17:00
İş Güvenliğinin bileşenleri ve güvenlik kültürü
Kişisel koruyucu donanımların özellikleri ve seçim kriterleri
İşyerlerinde ergonomik düzenlemeler ve iyileştirmeler
İşyerlerinde gürültü risklerinin azaltılması
İş makine ve araçlarında güvenlik
Kimyasallarla yapılan çalışmalarda güvenlik
Güvenlik ve sağlık işaretleri
İş izin sisteminin kurulması
Etiketleme ve kilitleme
Kapalı ve sınırlandırılmış alan çalışmalarında güvenlik
2. Gün: 30 Eylül 2009, 10:00 - 15:00
İSG mevzuatı ve Türk Hukuk Sistemi’ndeki yeri
Son çıkan mevzuat ve taraflara getirdiği yükümlülükler
İş kazalarının hukuki boyutu ve tarafların sorumlulukları
Örnek Yargıtay kararları ışığında vaka analizleri
Katılım Koşulları:
Programa katılım ücreti kişi başı 50 TL’dir. Eğitim kontenjanı 40 kişidir ve bir kurumdan en fazla 2 kişi katılabilir. Eğitim ücreti, seminer organizasyonu ile ilgili genel giderleri karşılamak üzere alınmaktadır. Katılım için son başvuru tarihi 25 Eylül 2009’dur.
Seminer katkı payı, kontenjan durumu kontrol edilerek, Türkiye İş Bankası Beyoğlu Şb. 1540256 no’lu İstanbul Sanayi Odası hesabına “CORLU” ibaresi ile başlayarak, FİRMA adı ve KATILIMCI adı belirtilerek yatırılmalı ve dekontlar mesut.donmez@corlutso.com adresine veya (282) 6513510 numaralı faksa katılımcı ve iletişim bilgileriyle birlikte iletilmelidir.
Eğitmenler: Serkan Küçük (Y. Kimya Müh.) ve Gökhan Küçük (Avukat)
Seminer Yeri: Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu, Şeyhsinan Mah. Kantarcı Sk. No:14
Detay ve kayıt için Mesut DÖNMEZ - Tel: (282) 6511096 (dahili: 138) -posta: mesut.donmez@corlutso.com

ÇORLU TİCARET VE SANAYİ ODASI’NDAN DIŞ TİCARET EĞİTİM SEMİNERİ


Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası (Çorlu TSO), İGEME (İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi) işbirliğiyle; “ DIŞ TİCARETTE ÖDEME- TESLİM ŞEKİLLERİ VE BANKACILIK İŞLEMLERİ” konulu eğitim semineri, 01 Ekim 2009 Perşembe günü 10:00 – 17:15 saatleri arasında Çorlu TSO Konferans Salonu’nda düzenlenecek.
Ücretsiz olarak düzenlenen Dış Ticaret Eğitim Semineri hakkında bilgi veren Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ve TOBB Ticaret ve Sanayi Odaları Konsey Başkan Yardımcısı Özlem YEMİŞÇİ; ‘Dış Ticarette Ödeme ve Tesİim Şekilleri ve Bankacılık İşlemleri konulu eğitim seminerimizde; İthalat ve İhracatın sipariş aşamasından son bulana kadar olan süreçte ödeme ve teslim şekillerinin doğru kullanılması , maliyet ve risk paylaşım analizinin yapılması ve yönetilmesi hakkında gerekli bilgilerin verilmesi amaçlanmaktadır. Hedef kitlemiz; İthalat ve İhracat işlemi gerçekleştiren veya dış ticarette Ödeme- Teslim Şekilleri ve Bankacılık İşlemlerinde uzmanlaşmak isteyen her seviyedeki kişi ve kurumlardır. Dış Ticarette Teslim Şekilleri, Dış Ticarette Bankacılık İşlemleri ve Dış Ticarette Ödeme Şekilleri konularının işleneceği seminerimizi, Akbank T.A.Ş.Dış İşlemler Müdürü Namık ŞAMLIOĞLU verecektir’ diyerek; ‘odamız konferans salonunda gerçekleştirilecek eğitim seminerimiz ile ilgili ayrıntılı bilgi ve kayıt için Odamız Dış İlişkiler Servisi - Handenur Sucukçu ile (Tel: (282) 6511096 (dahili: 134) ) ile irtibata geçileceğini’ belirtti.

ASFALT ŞANTİYESİ’NDE DOĞALGAZ DEVRİ



Çorlu Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü bünyesindeki Asfalt Şantiyesi’nde doğalgazlı ısıtma sistemi kurularak dumansız üretime başlandı.
Yıllarca atıl durumda kalan ve bakım yapılarak Temmuz ayında yeniden faaliyete alınan asfalt şantiyesinin kömürlü ısıtma sistemi kaldırılarak doğalgaz ısıtma sistemine geçildi. Yapılan modernizasyon çalışması sayesinde hava kirliliğinin önüne geçildiği gibi Asfalt Şantiyesi daha verimli ve temiz çalışma ortamına kavuştu. Doğalgazlı ısıtma sistemi kullanım kolaylığının yanı sıra ısı ve sıcaklık kontrolünde avantajlar sağlıyor.
Doğalgazlı ısıtma sistemiyle yapılan ilk üretimden sonra değerlendirmelerde bulunan Asfalt Şantiyesi Şefi Ahmet Eroğlu, “Doğalgaz sisteminin devreye girmesiyle hava kirliliğinin de önüne geçtik. Asfalt Şantiyesi çağımızın gerektiği şekilde modernize edildi. Daha temiz bir ortamda üretim yapacağız. Ayrıca kapasitemizde % 20 dolaylarında artış bekliyoruz.”dedi.


HABER VE FOTO:ONUR EREN

Edebiyat dünyasında yeni bir yüz


Epsilon Yayınevi’nin yan kuruluşu Sepya kitapseverleri genç bir yazarla tanıştırıyor... Ramis Çınar'ın Söylenmemiş Sözler adlı kitabı serinin bir halkası olarak okura sunuluyor. Kitap, eski sevgilisiyle yıllar sonra tesadüfen karşılaşan başarılı bir reklamcının öyküsü üzerine kurulu.

Söylenmemiş Sözler kısa bir süre önce kitabevlerinin raflarında yerini aldı. Okurlarıyla buluşmaya başlayan bu kitap hakkında Ramis Çınar ile bir röportaj yaptık.

İlk önce sizi tanımakla başlayalım isterseniz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1983 Bulgaristan doğumluyum. 1989 yılında gerçekleşen zorunlu göç sırasında ailemle birlikte Türkiye’ye göç ettim. İlk, orta ve lise öğrenimimi Çorlu’da tamamladım. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünden mezun oldum. Özel sektörde halkla ilişkiler ve satınalma pozisyonlarında çalıştım. Günümüz itibariyle bir resmi kurumda basın ve halkla ilişkiler görevlisi olarak çalışıyorum.

Bu kitabı yazma fikri nasıl oluştu? Yani bir gece ‘Ben bir kitap yazayım’ diye düşünüp sabah kitabı yazmaya başlamadınız herhalde. ‘Söylenmemiş Sözler’ in kitap olma serüvenini bize kısaca anlatır mısınız?

Bir anlık kararla yazmaya başlamadık tabii ki. Uzun bir hazırlık evresi geçirdim. Lise yıllarında edebiyat ile ilgilenmeye başladığım dönemlerde okumayı sevdiğim türde bir kitap yazma düşüncesi kafamda oluşmaya başlamıştı. Üniversiteye başladığım dönemde üniversite hayatında aradığımı tam olarak bulamamıştım. Bir anlamda hayal kırıklığı yaşıyordum. Okul zamanları dışında kendimi ifade edebileceğim uğraşlar içerisine girdim. Okuma faaliyetleri de bunlardan biriydi. Selçuk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi bu konuda ciddi olanaklar sağlıyordu. Bu dönemde elime ne geçerse okudum. Bir zaman sonra yazma fikri kafamda giderek ağırlık kazanmaya başladı. Yazmayı düşündüğüm konuda araştırmalar yapıp taslaklarımı hazırladıktan sonra yazmaya başladım. Fakat bu süreç öngördüğümden çok daha uzun oldu. Yazmaya başladığım tarihten bu yana sekiz buçuk yıl geçti.


Türkiye’de kitap bastırmak epeyce zordur bildiğim kadarıyla. Hele bir de tanınan bir yazar değilseniz… Siz kitabınızı nasıl bastırdınız. Zor olmadı mı?

Bahsettiğiniz zorluğu ben de yaşadım. Çok bilinen bir isme sahip değilseniz eserinizi yayınevlerine kabul ettirmek kolay olmuyor. Eserim yayınlanana kadar birçok yayınevine başvurdum. Ne yazık ki bu eserleri sağlıklı değerlendirebilecek bir mekanizma yok. Kitapları yayımlamak bir yana bunu esaslı bir şekilde okuyacak yayınevi bulmak bile zor. Yayınevi editörlerinin yeni kitap okumalarına ayıracak vakitleri az ve çok sayıda dosya gidiyor. Gönderilen dosyalar yayınevinde bir çekmece veya rafta aylar süren beklemeden sonra inceleniyor. Bu noktada fark edilip öne çıkması bile başlı başına bir mesele. Tabii bahsettiğim durum her yazar için geçerli olmayabilir. Çok fazla zorlanmadan kitap yayınlayan isimler de var.


Kitap ilk basıldığında büyük bir heyecan duymuş olmalısınız. Sonuçta sizinde bir zamanlar özendiğiniz yazarlar gibi bir kitabınız oluyor. İnsanın kitabının olması nasıl bir duygu?

Yıllar süren bir çalışmanın ardından kitabın yayınlanması çok güzel bir duygu. Kitabınızı okurlarla paylaşıyorsunuz. Bu işlediğiniz konu ve düşünceleri başka insanlarla paylaşabilmeniz demek. Her yazar olabildiğince fazla okurla paylaşmak ister. Kitap bastırmak da bunun en temel yolu. İlk eser ile okur karşısına çıkma görücüye çıkmak gibi bir şey. Sevinçli ve heyecan verici.

Kitabınızın ismini nasıl belirlediniz? Söylenmemiş Sözler’in hikâyesini sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?

Kitap söylenmemiş, söylenememiş sözlerin romanıdır. Hayatının belli dönemlerinde birilerine âşık olmuş aşkı yaşamış her insanın kendini ifade edemediği durumlar olmuştur. Aynı şekilde söylenecek her şey söylenmemiştir. Toplumumuzda sıklıkla yaşandığını düşündüğüm bir konuyu işlemek istedim. Romanda anlatıcı karakter olan Sezgin bir sabah işe giderken tesadüfen ilk göz ağrısı meltem ile karşılaşır. Ayrılmalarından on beş, son görüşünden on yıl sonra gerçekleşen bu olay sonrasında ona karşı duygularının değişmediğinin farkına varır. Onu uzaktan uzağa izlemeye başlar. Bir yandan onu ilk görüşünden sonra yaşadığı olayları gözden geçirirken bir yandan da mutlu evliliğini sorgular. Çok geçmeden Meltem’le ilişkili sıkıntısının onu kazanma isteğinden değil bir zamanlar var olan ilişkilerini kafasında bitirememiş olduğu sonucuna varır. Bunun üzerine cesaretini toplayıp Meltem’in karşısına çıkar ve onu eski günlerde söyleyemediği şeyleri dinlemeye çağırır. Ve bir zamanlar söyleyemediği sözleri söylemeye başlar. Romanın adının çıkış noktası budur.


Meltem’den bahsedelim biraz. Eminim kitabı okuyan herkes Meltem’e âşık olmuştur. Gerçek hayatta Meltem’i hiç gördünüz mü?

İlginç ve güzel bir soru. Meltem’i gerçek hayatta elbette gördüm. Ama kitabın hikâyesi tamamen kurgusaldır. Yazarlar kurgusal metinlerinde gerçek hayatta tanıdıkları kişilere hayallerinde bir tiyatro oynatırlar. Yani roman karakterleri olaylardan daha gerçektir.


Sezgin anladığımız kadarıyla başarılı bir reklâmcı ve mutlu bir evliliğinin olmasına rağmen içten içe aslında mutlu olmadığı anlaşılıyor. Sonuçta yıllardır sevdiği bir kadın var ve o kadının başka bir erkekle evli olduğunu görüyor. Bu bir insan için çok acı bir durum olsa gerek. Siz Sezgin’in yerinde olmak ister miydiniz? Ya da siz Sezgin olsaydınız ne yapardınız?


Kendini anlattığı karakterlerle özdeşleştirmemiş yazar yoktur. Bu durum aynı zamanda okur için de böyledir. Okuduğumuz romanlarda kahramanların yerine koyarız. Eğer onlarla özdeşim kuramıyorsak o kitaplar da tat vermez. Ben de romanı yazarken kendimi Sezgin’in yerine koydum. Böyle bir durumla karşılaşmadıysam da insanın sevdiği birinin başka biriyle evlendiğini görmek mutlaka acı vericidir. Bu yüzden Sezgin’in yerinde olmak istemezdim. Fakat onun yerinde olsam belki onun kadar gözü kara hareket edebilir miydim bilemiyorum. Bu tür eserler bize yaşamadığımız şeyleri bile hissetme olanağı sağlıyor.


Peki, kitabınızın daha çok kimler tarafından okunmasını istiyorsunuz. Sizde biliyorsunuz her yazarın kendine göre okur kitlesi var. Siz hangi kitleye hitap ediyorsunuz? Ve insanlar sizi neden okusun?

Kitabımı okumasını istediğim özel bir kitle veya okur grubu yok. Tüm kitapseverlerle paylaşmayı arzu ederim. Söylenmemiş Sözler hakkında okuyuculardan yorumları esas alarak herkesin zorlanmadan okuyabileceği yalın anlatımlı bir eser olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca konu itibariyle aşkı yaşamış herkese kıyısında köşesinden dokunacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Romanda genç karakterlerin fazla oluşu, güncel konuların işlenişi, öğrencilik ve üniversite hayatına dair birçok olay ve tasviri içermesi nedeniyle genç okurlara daha fazla hitap ediyor.


Edebiyata genel bir gözle baktığımızda en çok kimlerden besleniyorsunuz? Başucu kitabınız var mı?

Edebiyata ilgi duymaya başladığım ilk dönemlerden itibaren klasik eserlerin üzerimde çok fazla etkisi olmuştur. Dostoyevski, Tolstoy, Balzac, Stendhal, Zola, Hesse, Hammingway, Steinbek, Pasternak, Soljenitsin, Marquez gibi yazarların bulabildiğim bütün eserlerini okudum. Bunlar aklıma gelenlerden bazıları. Özellikle Boris Pasternak’ın Doktor Jivago adlı romanı benim için bir başucu kitabıdır. Türk Edebiyatı’ndan Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal ve Orhan Pamuk etkilendiğim yazarlar arasındadır.


Şu an da üstünde çalıştığınız bir kitap var mı? Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz.

Şu an üzerinde çalıştığım bir kitap yok. Ama yazmayı düşündüğüm bir kitapla ilgili malzeme toplayıp taslaklar hazırlıyorum. Roman türüne özel ilgim var ve muhtemelen bundan sonraki eserlerim de bu türde olacaktır.


Yeni yazarlara ne tür tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Yeni bir yazar olmam nedeniyle kendimi başkalarına tavsiye edebilecek bir noktada görmüyorum. Zaten böylesi çok iddialı olur. Haddime düşmeyerek kendim için esas aldığım hususları paylaşmak isterim. Hem yazma sürecinde hem de kitapları yayımlama sürecinde çeşitli zorluklar var. Eğer bir yazar kendine ve eserlerine güvenirse aşamayacağı zorluk yoktur.

KAYNAK: http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/kitap-cd/12542967.asp?gid=285
sağ üst köşede yer alan Önceki kayıtlar'a tıklayarak geçmiş haberlere ulaşabilirsiniz...