***Hoşgeldiniz!!! Trakyadaki en güncel ve en kaliteli haberler için; www.trakyahaberci.com...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Anadolu Jet’le herkes uçuyor





Orion Alışveriş Merkezi geçtiğimiz haftasonu uçuş meraklılarını biraraya getirecek eğlenceli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Anadolu Jet tarafından Orion’a getirilen uçak simulatörüyle yapılan etkinlik çok büyük ilgi gördü. Yoğun talep üzerine Anadolu Jet’in uçak simulatörü bu haftasonu tekrar Orion’da olacak.
Orion Alışveriş Merkezi ve Anadolu Jet işbirliği ile Orion’da heyecanlı bir etkinlik düzenledi. 7 ve 8 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen etkinlik için Orion AVM’ye uçak simulatörü getirildi. Gerçek bir uçağı kullanma deneyimini yaşatan ve yüzlerce kişinin ilgisini çeken uçak simulatörünü, çocuklardan orta yaşlılara kadar pek çok kişi kullandı. Anadolu Jet’in gençlik kulübü Jet Genç tarafından gerçekleştirilen aktivite, gördüğü yoğun ilgi nedeniyle bu haftasonu tekrarlanacak. 14 ve 15 Kasım günlerinde de Orion AVM’ye gelenler uçak simulatörüyle uçak kullanma heyecanı yaşayacaklar.
Her gün Ankara, her koltuk 59 TL
Anadolu Jet uçuş tarifelerinde yapılan yeni düzenleme ile artık Çorlu-Ankara arası uçak seferleri her gün yapılacak. Haftanın her günü gerçekleştirilecek seferler ve uygun fiyat tarifesi ile Trakya şehirlerinden Anadolu şehirlerine ulaşım çok daha kısa sürecek.
Çorlu-Ankara arasındaki ulaşım süresini 1 saate indiren Anadolu Jet, uçak kalkış saatlerinde de yeni düzenlemeye gitti. Kişi başı ulaşım ücretinin 59 TL’ye kadar indiği uçak seferlerinde hareket saatleri şöyle oldu :
Ankara’dan kalkış 18:55 Çorlu’ya varış 20:00
Çorlu’dan kalkış 20:35 Ankara’ya varış 21:35

Kaliteli Yazılım"Nasıl ortaya konur?

“Biliyorum, çok geniş bir başlık.
Kaliteli yazılım üretiminde "süreç yönetimi" amaç (ana eksen) mıdır, araç (yan bağ) mıdır? Bir başka deyişle; yazılım ürünleri için "ürün kalitesi (product quality)" hedefinin ana teminatı sadece "üretim kalitesi (production quality)" midir?

Tartışmayı belli bir eksende tutabilmek adına "yazılım kalitesi" için genel kabul gören aşağıdaki niteliklere (ref: http://en.wikipedia.org/wiki/Software_quality) atıfta bulunacak şekilde tartışabilirsek, tartışmanın daha somut sonuçlara ulaşabileceğini umuyorum:

YAZILIM KALİTE NİTELİKLERİ:
- Anlaşılabilirlik (Understandability)
- Eksiksizlik (Completeness)
- Sadelik (Conciseness)
- Taşınabilirlik (Portability)
- Tutarlılık (Consistency)
- Bakım Yapılabilirlik (Maintainability)
- Sınanabilirlik (Testability)
- Kullanılabilirlik (Usability)
- Güvenilirlik (Reliability)
- Yapısallık (Structuredness)
- Etkinlik (Efficiency)
- Güvenlik (Security)
Tartışmayı başlatmak için bir de somut örnekleme yapalım:
Örneğin; "güvenlik" kalite niteliği için "birim testleri" ne kadar etkindir? Yazılım güvenliğini test kapsamı (test coverage) altında tutmak için birim testleri hangi tur birimler için ve nasıl yazılmalıdır? Yazılım süreç yönetimi "yazılım güvenliği"ne yönelik birim (veya diğer) testleri ve "versiyon yönetimi (release management)"ni eksiksiz olarak adresleyebilir mi? Bunun için gereken "gereksinim yönetimi teknikleri" klasik çözümleme yöntemleri ile (şelale, hikaye tahtası, post-it, vb.) sağlanabilir mi, yoksa farklı bir "alan modellemesi (domain modeling)" tekniği gerektirir mi?

Yukarıdaki örneklemede "yazılım güvenliği" boyutunu özellikle ele aldım, ... Bir işletim sistemi hassasiyetinde olmasa bile acaba bizler yazılım üretirken ‘yazılım güvenliği’ni garanti altına almak için ne tür yöntemler kullanıyoruz? CMMI ya da çevik yöntemlerden birisini tercih etseydik, "yazılım güvenliği" adına garanti altına alabileceğimiz nitelikler değişir miydi? Yoksa her ikisinin de bu anlamda özel bir fark getiremeyeceği bilinciyle başka yaklaşımlara mı yönelirdik?”(1)
Bu sorular ile ilgili cevabım:
“Kalite konusundaki tartışmaya başka bir bakış açısı ile de bakabiliriz.
[ 1 ] Yazılım oluşturma safhası.
[ 2 ] Yazılım işletme safhası.
Tümdengelim yolu ile bir başka açıdan bakmak istiyorum.

Kalite bir referans noktaya göre belirlenir.
Yani bir rakiplik durumu söz konusudur.

Bunu genelde göz ardı eder ve süreci dokümante etmekle işi çözdük zannederiz.
Kıyaslama ve ölçme kriterleridir kaliteyi belirleyen.

Kıyaslama ve ölçme [ 1 ] safhada ekip içinde halledilir. TAMAM
Ya işletmeye verdiğinizde [ 2 ] safhası ve bunu kıyaslama kriterleri.
Bunları her zaman siz belirleyemezsiniz.
Analiz haricinde olaylar olarak: ortam faktörlerine uyum ve esneklik.
Bu ikisi final kalitesini oluşturan kriterlerdir. (Örneğin:paket yazılımlarda)” (2)
Murat SEVGİ
Mental® Teknoloji Danışmanlık
Dipnotlar_______:
(1) Semih ÇETİN, “ "Kaliteli Yazılım" nasıl ortaya konur?”, Türkiye Yazılım Mühendisliği Gurubu, Tuesday, July 08, 2008
(2) Murat SEVGİ, “ "Kaliteli Yazılım" nasıl ortaya konur?”, Türkiye Yazılım Mühendisliği Gurubu, Tuesday, July 08, 2008
"Kaliteli Yazılım"
Nasıl ortaya konur? - 2
Murat SEVGİ
+90 532 384 2183
mail:mental@um.turkcell.com.tr
msn:murat.sevgi@hotmail.com
“İzninizle bir soru daha yönelteyim o zaman:

Basari faktörü ve urun kalitesi bu kadar çok bireysel yeteneklere dayanan bir uğraşı alanına nasıl "mühendislik" denebilir?

Yazılım kalitesi için insan kaynağı niteliklerinin şart olduğunu bir önceki yazımda (mesajımda) benim de belirtmiş olmama rağmen.

Eğer uğraşı alanımızın adı mühendislik ise çorbaya "bireysel nitelikler" dışında bazı şeyleri daha katmak zorunda değil miyiz?

Takıldığım bir nokta daha: yazılım kalitesinin tek başına ticari sonuçlar ile ölçülmemesi gerektiğine katılmakla birlikte "toplam sahip olma maliyeti (TCO)", "karlılık" ve "yatırımların geri dönüşü (ROI)" kavramlarının da yazılım kalite belirteçleri arasında olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

Zaten bu nitelikler; "mühendislik" tanımında doğrudan yer alan kavramlar değil midir?”(1)
Bu sorular ile ilgili cevabım:
“Mühendislik bütünün planlanmasındaki öngörünün matematiğine deniliyor.
Tıpkı bir inşaatın eğitimsiz işçilere yaptırılmasındaki gibi. Kim neyi yapar neyi yapamaz. Bunu mühendis bilmez. Mühendis neyin olması gerektiğini söyler. Zaten dünyada mühendis kelimesi motor kelimesi ile eşleşmesinin sebebi de budur. Ayrıca doğu toplumları matematiği batıya göre biraz daha iyi bilirler. (sempatizanları kusura bakmasın) Kökü "hendese" kelimesinden gelir ki; bu: hesap etmek demektir.

rOi ile ilgili de şunu söyleyebiliriz. Projenin bitirilmesi ile yazılımın bitirilmesini bir tutamayız. Yazılım başlı başına rOi bazında proje değildir. (yazılım üretip satanlar hariç) Yani yazılım bütünün bir uzvudur ve bu uzuv, rOi için parametrelerden biridir.”(2)
Bu cevaba ek olarak:
“Ayrıca TOC ve rOi mühendisliğin gereği değildir.
Mühendislik para bazlı işlemez.
Yani iyi ürün mühendislik ve iktisadın bir harmanıdır.
Para işlerini hesap çerçevesinde mühendisliğe katmak, iktisat biliminin alanıdır ki;
iktisat teori ve önermeleri mutlak olmayan, istatistikseller üzerinden işlem yapan bir iterasyonel bilimdir.
Yani iktisat da mühendisliğin bir teorisi olan öngörü ve iterasyon prensiplerini kullanır.
Ama mühendislik gibi mutlaki (mutlak olarak) gerçekçi değildir.
Yazılım bir mühendislik ürünü olan programın yapılma aşaması olarak düşünülürse rijit olmayan etmenler (insan) içerir ve mühendislik olamaz.
Lakin yazılım ürünü bir rijit sayısal varlıktır ve matematiksel bir tanıma sahiptir.
İşte bu bağlamda işin yapımı ve gerçeklenmesi (işçilik) sanattır.
İşin nev'isi yani ortaya konulan olgusu (ürünü) mühendisliktir.” (3)
Hep sevgi ile kalın
Murat SEVGİ
Mental® Teknoloji Danışmanlık
Sözlük_________:
TCO: Toplam sahip olma maliyeti
rOi: Yatırımların geri dönüşü
Dipnotlar_______:
(1) Semih ÇETİN, “ "Kaliteli Yazılım" nasıl ortaya konur?”, Türkiye Yazılım Mühendisliği Gurubu, Thursday, July 10, 2008
(2) Murat SEVGİ, “ "Kaliteli Yazılım" nasıl ortaya konur?”, Türkiye Yazılım Mühendisliği Gurubu, Thursday, July 10, 2008
(3) ______, “ "Kaliteli Yazılım" nasıl ortaya konur?”, Türkiye Yazılım Mühendisliği Gurubu, Thursday, July 10, 2008

Yazılım mühendisliği açısından-VERİMLİLİK – 1ve-2(Murat SEVGİ -Köşe Yazısı)

Verimlilik öyle tartışma götürür bir konu değil.
Neredeyse “Mutlak” kriterleri oluşmuş bir konu.
1- Bir proje için ara zamanda verimlilik hesaplanamaz.
Bu demektir ki; iş bitmeden projenin ara safhalarından birinde verimlilik hesaplanması bütünün verilerine sahip olunmadığı için hatalıdır.
Ama bütünün, süreç olarak, öngörü olarak (tahmini) bir gelecek projeksiyonu çıkarılabilir.
Bu durumda eldeki tahmini veriye göre bir verimlilik değeri elde edilebilir.
2- Verimliliğin temel kaygısı tasarruftur.
Nedir bunlar: Zaman, işçilik, malzeme.
ZAMAN:
Bir işi daha az zamanda yapabilmeyi sağlamak.
Bunu yaparken (yazılım özelinde) deneyim ve analiz çabukluğu önemlidir.
Diyelim ki; A1 projesi ile uğraşırken aşırı zaman harcayarak çok başarılı bir algoritma ürettiniz.
Bu algoritma (Diğer sektörlerde proses) çok büyük faydalar sağlıyor.
A- Bu iş için (A1 projesi kapsamında) proje verimliği kötü bir değer alır. (Yani: verimliliği düşüktür)
B- Proje ekini, bu faydalı üretimi başarmış olmaktan dolayı, ekip verimliliği bazında iyi bir değer alır. (yani: verimliliği yüksektir)
İŞÇİLİK:
Bir işi daha az kişi ile yapabilmeyi sağlamaktır.
Aslında ZAMAN kriterine de bağlıdır.
Ama “hedef iş” bazında daha az “adam-saat” kullanımı önemlidir.
Yazılım işinde, altprogramlar ile yada programlama dili seçimi ile ilgilidir.
Mesela Assembler dili ile 100 adam-saat zamanda yapılabilecek bir işi, C dili ile 15 dakikada yapabilirsiniz.
MALZEME:
Bu kriter nesnel üretimi esas alan bir sistemin kriterlerinden.
Ama mamul olarak yazılım ürününü düşündüğümüzde bunun girdisi olan tek mal, işçilik ve ortam (soft ve hard) ekipmanlarıdır.
Malzeme girdisi olan bir sektör olmadığı için bu maddeyi yazılım ekibi verimliliğinde ele almak pek anlamlı değil.
Ama mekanik bir şeyler üretenler için önemi tartışılmaz.
Not: Yazıda verilen örnek: (Birim zamanda yazılan kod)
Bu kriter üretilen kodun işlerliğini içermediği için pek bir değer taşımıyor.
Yani satır sayısı ile verimlilik olmaz.
Aksine;
Bir işlevi, daha az kod ile yapmak, daha değerli bir çalışmadır.
Ama burada “zaman” değişkenini de ele almak gerekir.
Gelelim verimlilik nasıl belirlenir:
Proje ekibi işe başladığında projenin tümünün planlamasını yapar.
* Bu proje, gerekli ekiplere paylaştırılır. (Grafik, kodlama, veritabanı, test vb...) (Matrisin sütunları) “1D”- X ekseni
Her ekibin işlevinin bütüne etkisi yüzdesel olarak belirlenir.
* Her ekibin iş süreci de kendi içinde takvime bağlanır. (Matrisin Satırları) “2D” - Y Ekseni
Bu takvimler iş süresince birebir takip edilir.
* Ekipler de içlerinde ayrıca eleman bazında süreçleme yapabilir. (Matrisin derinliği) “3D” - Z Ekseni
Şimdii; XYZ matrisi, verimlilik vektörü oluşturuluş olur.
Hep sevgi ile kalın.
Murat SEVGİ
(Bu yazı, Yazılım Mühendisliği Gurubu için 07 Ağustos 2008 Perşembe, 13:08 tarihinde yazılmıştır.)



Yazılım mühendisliği açısından
VERİMLİLİK – 2
Murat SEVGİ
* Yazılım projesi özelinde düşünürsek ara zamanda hesaplanamıyor olması ara zamanda projede değer üretilmediğini göstermez mi?. Günümüzde kullanabilecekleri yazılımı projenin sonunda görmeye razı olacak müşteri var mi?
Projeyi planlayanın parçalara ayırması (bunu baştan yapması) gerekli.
Mesela modüller halinde....
Her modülün üretimin aşamasındaki yeri zaman cetvelinde başlangıç ve bitiş olarak belirtilir. Bu tahmini süreler; planlamacının işidir.
Müşterinize modülleri süreç devam ederken sunabilirsiniz.
Ama hedef matrisinde bunlar yapan departmanın hanesine eklenir.
* Bu kullandığınız yönteme göre değişir. Waterfall bir süreçte hatalı olduğu doğrudur. Fakat yazılımı adım-adım oluşturuyorsanız ve her adımda kullanılama hazır, kaliteli yazılım üretiyorsanız her adimin verimliliğini müşteriye verilen değer toplamı olarak ölçebilirsiniz.
Planlama ve öngörü (tahmin) ile bunu yaparsınız...
2 hafta sonra modül1, 4 hafta sonra Modül2 bitecek der, ve yapacak ekibe bir verimlilik hedefi koyabilirsiniz.
Ama aynı anda paralel çalışan ekiplerde senkronize üretimi kaydıran ekipler, sadece kendi verimliliklerine değil tüm projenin verimliliğine zarar verir.
Birçok ekiple çalışıyorsanız, senkronizasyonu dengelemek, bazen planlamacılıktan zor olabilir.
* Bu tanımın içinde yazılımı kullanacak müşterinin tatmini ölçülmeli eklenmeli mi? Bir işin bitti denmesi ve verimlilik hesaplarına katılması müşteri tatmin kriteri önemli değil mi?
Matriste departmanlar dizisine; test departmanı gibi implemantasyon işini de ekleyebilirsiniz. Planlama ekibi projeyi müşteriye giydirecek olan departmanı da planlamış olmalıdır. Bunu ayrıca belirtmeye gerek duymamıştım.
Müşteri tatminine yönelik yapılacak ek işçilikler bu şekilde eklenemez.
Bu ek işçilikler; ancak minör versiyon uygulaması gibi görülebilir.
Ve ek bir proje gibi oluşturulacak yeni bir matris ile hesaplanmalıdır.
Bu durumda: P projesi için P' ek külfeti oluşur. Müşteri bununla da tatmin olmazsa ikincil iyileştirmeler P'' .... devam eder
Verim = XYZ - X'Y'Z' - .... şeklinde olur.
Toplam iyileştirme kaybı. Projenin faydasını geçerse işte o zaman işi batırmışsınız demektir.
Bu durumu tekstil sektörüne yönelik yazılım üretiminde ne yazık ki çokça görüyorum.
Müşteri tatminini sağlamada en başta tanımladığımız planlama ekibine ve bu ekibin çekirdeğini oluşturacak süreç analizcilerine (Buna diğer sektörlerde "Proses tasarımcısı" da deniyor.) Çok iş düşüyor.
Ne yazık ki planlamacıların verimsizliği en tehlikeli verimsizliktir.
Ve hesaplanamaz.
Bunu genelde çok sayıda proje sonrasında şirket verimi şeklinde gözlemlemek mümkündür.
Ki bu durumda işler kötüye gitmişse çok geç kalınmış demektir.
* * *
Bir de ek olarak şunu belirtmekte fayda var
Bazı süreç akışlarında;
Bir departman, iş yapabilmek için diğer bir departmanın çıktısını kullanabilir.
Mesela
sizin, fırıncıya
fırıncının un fabrikasına
un fabrikasını çiftçiye
bağlantısı gibi.
Çiftçi mahsulü geç toplarsa bu size bir silsile şeklinde yansır.
Bir departmanın, başka birkaç departmanın çıktısını, girdi olarak alması durumunda iş daha da karmaşıklaşır.
Ama çözülemez bir denklem değildir.
Benzer bir süreç rOi de ve iRR de de uygulanır.
Aslında proje bazında hesaplanacak rOi ve iRR de verimlilik denkleminde yer almalıdır.
Ama burada sadece süreçten bahsettik.
Hep sevgi ile kalın.
Murat SEVGİ
(Bu yazı, Yazılım Mühendisliği Gurubu için 08 Ağustos 2008 Cuma, 13:08 tarihinde yazılmıştır.)
Sözlük:
rOi: (Return Of Investmen) Yatırımın geri dönüşü süresini ifade eder.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgiyi http://muratsevgi.blogspot.com/2007/01/yatirim-projelerinde-roi-nin.html adresinde bulabilirsiniz.
iRR: (Internal Rate Of Return) İç kaynakların geri dönüşünü ifade eder.

AhmetTaner KIŞLALI'DAN - DÜNDEN GELEN IŞIK

Yıl 1923.Daha sonra İngiliz krallık tahtına oturacak olan Edward, Hindistan'ı veliahtolarak ziyaret etmektedir. Top ve trampet sesleri arasında bir savaşgemisinden iner. Ama kendisini karşılayanlar, sadece birkaç mihrace ilebirkaç yerli görevlidir.Alışılmışın tersine, halk ortalarda yoktur.Üzgün bir biçimde babası Beşinci George'a bir mektup yazar ve sorar:"Acaba bu durum, Gandi'nin düzenlediği bir aşağılama gösterisi midir?"Sorunun yanıtı tarihe geçmiştir:"Hayır! Bunun nedenini Mustafa Kemal'in açtığı Kurtuluş Savaşında aramakdaha doğru olur..."Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İsviçre'de büyükelçiydi. Hindistan'ın genç elçiside Gandi'nin sağ kolu olan Desai'nin oğluydu. Arkadaş oldular. Ve Hintlidiplomat, ona bir anısını anlattı:"Okuldan eve her dönüşümde babam beni yatağına çağırır ve ne öğrendiğimisorardı. Ben de okuduğum derslerle ilgili olarak kendisine bilgi verirdim...Sık sık şöyle derdi: 'Bir insan olarak bu derslerden yararlanmak elbette kigerekir. Fakat bir Hintli olarak muhtaç olduğun en büyük ders, Türkiye'ninKurtuluş Savaşı tarihidir. Şimdi yanıma otur, onu da sana ben anlatayım'.."Endonezyalı bir diplomat da Yakup Kadri Bey'e bir anısını anlatmıştı:"Dokuz on yıl önceydi, bir ticaret işi için Saygon'a gitmiştim. Baktım kihalk tapınaklara toplanmış bir yas ayini yapıyor. 'Ne oldu? Kim öldü?' diyesordum. 'Mustafa Kemal sonsuzluğa göçtü' dediler..."Bir anı da Ahmet Emin Yalman'dan.Vatan gazetesinin baş yazarı, uzun gezilerinden birinde İngiliz Güyanı'nauğrar ve orada bir yerli ile arasında şu konuşma geçer:"Siz hangi millettensiniz?""Türküm.""Öyle ise dost ve hatta kardeş sayılırız.""Neden? Müslüman mısınız?""Hayır, Hıristiyanım. Fakat, bağımsızlığına susamış bir Güyanlı Hıristiyanımve birçok yurttaşım gibi, sizin kurtuluş mücadelenizin hayranlarındanım.Günün birinde, biz de büyük önderiniz Mustafa Kemal'in açtığı yoldanyürüyeceğiz..."Son anı da gene rahmetli Karaosmanoğlu'ndan.Brezilyalı bir diplomat, Atatürk'ün ölümünden sonra bir gün kendisine şöyleder:"Size doğrusunu söyleyeyim mi? Kemal Paşa sağ olduğu sürece siz bana ellialtmış milyonluk bir Avrupa ülkesi gibi görünürdünüz, Şimdi üzerimde küçükbir Balkan devleti etkisi yapmaya başladınız. Size, bundan daha samimi biritirafta bulunacağım. Biz Güney Amerika'da Türk denince, bir zamanlarülkemize göçmen olarak gelmiş ve sonradan zengin olmuş bazı doğulu ayaksatıcılarından başka kimseyi anlamazdık. Sizin ulus olarak büyüklüğünüzü,şeref ve değerinizi, ancak Mustafa Kemal adı işitildikten sonra takdir etmeolanağı bulabildik..."Ve UNESCO'nun, 1979 yılında 156 ülkenin oybirliği ile aldığı Atatürk ileilgili kararda şu satırlar var:"Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi,olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilkönder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasındahiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı, TürkiyeCumhuriyeti'nin kurucusu..."Bugün 19 Mayıs, 1996.Ülkenin gene dışta güçlü düşmanları var... İçte gene karanlık güçler var,dış düşmanların uzantıları var... Eskileri öldü; ama yeni mandacılar, yeniayrılıkçılar, yeni şeriatçılar var.. Yarım yüzyıllık "gaflet" ya da"ihanet"in sonucu olarak gündeme gelmiş önemli sorunlar var..."Atatürk, Türkiye'yi kurtarmadı, emperyalizmin ajanıydı" diyenler bile var..Ama Türkiye gene de 77 yıl öncesinin Türkiyesi değil!İç ve dış düşmanlar da çok daha zayıf, sorunlar da çok daha küçük! VeAtatürk'ün devrimini emanet ettiği gençlik, çok daha bilinçli ve çok dahagüçlü!..
Ahmet Taner KIŞLALIBir Türkün Ölümü, S.45-47.,Ümit Yayıncılık, 1997. (Cumhuriyet, Mayıs 1996)Aynı yazı, Vural SAVAŞ, MİLİTAN ATATÜRKÇÜLÜK isimli kitabında da s:406-411bulunmaktadır.

AhmetTaner KIŞLALI'dan Etnikçi Aydınlara Sorular...

Başlığı seçerken çok zorlandım.Kafamdan geçen ilk başlık, ''Türk ve Kürt Aydınlarına Sorular'' idi.Haksızlık olacağını düşündüm...Çünkü o soruları yönelttiklerim bir azlıktı. Sesleri daha az çıkançokluktakiler ise sanıyorum sorularımı paylaşıyorlardı.Peki ne demek ''etnikçi aydın''?Bir tür ''ırkçı aydın'' demek.. Yani olaylara hep ''etnik gözlük'' lerlebakan aydın demek...Ama siz ''Bunlar aydın tanımına ters düşüyor'' derseniz, ona da birdiyeceğim yok!***Özellikle ''Kürtçü'' aydınlarımız ve ''ortak düşman'' a karşı onlarınyanında yer alan numaracı cumhuriyetçiler ''Te Ce'' ye, yani TürkiyeCumhuriyeti'ne kızgınlar. İçlerinde ''75 yıllık zulüm'' den söz edenler bilevar.O Cumhuriyetin kurucusunu da, bugünkü durumlarının sorumlusu sayıyorlar...Pek de haksız sayılmazlar(!) Irak'taki, Suriye'deki, İran'daki Kürtlerintersine...Eğer bugün Türkiye'deki Kürtlere, dışişleri bakanlığından ordukomutanlığına, yüksek yargıçlıktan Meclis başkanlığına kadar bütün makamlaraçıksa...Elbette ki bunun sorumlusu Atatürk' tür!Irak'taki, Suriye'deki, İran'daki Kürtlerin tersine...Eğer ''tüm sınırlandırmalara karşın'' demokratik hak arama yolları sadeceTürkiye'deki Kürtler için varsa...Elbette ki bunun sorumlusu, temellerini Atatürk'ün attığı ''Te Ce'' dir!Irak'taki, Suriye'deki, İran'daki Kürtlerin tersine...Eğer sadece Türkiye'deki Kürtler arasından aydınlar, yazarlar, sanatçılarçıkıyorsa...Elbette ki bunun sorumlusu, Atatürk'ün önderliğindeki AnadoluAydınlanması'dır. Ve o aydınlanmayı -etnik kökenlerine bakılmaksızın- tümAnadolu halkına taşımak için savaşmış olan Kemalistlerdir!***Türkiye'de hiçbir yurttaş, etnik kökeninden dolayı kapıların kendinekapandığını söyleyebilecek durumda değil.Türkiye Kürtleri toplumsal yaşamın her alanında -hem de ağırlıklı olarak-varlar... Siyasette, iş yaşamında, kamuda... Genellikle de toplumdakioranlarının çok üzerinde...Peki etnikçi aydınlarımıza göre sorun nerede?Kültürel alanda. ''Etnik kimliğin'' ve kültürel hakların tanınmamasında.Kürtçe konuşmak, şarkı söylemek, kaset doldurmak.. Çocuğuna Kürt ismikoymak.. Kürtçe dergi, gazete çıkarmak.. Kürtçe öğretmek için özel kursaçmak...Elbette ki bunlar serbest olmalı!Lazı, Çerkezi, Arnavut'u, Arap'ı, Boşnak'ı vb.. herkes için serbest olmalı!Ama resmi dil dışında eğitim ve TV dediğinizde, olay farklı bir boyutkazanıyor. Ve sormak gerekiyor:- Kürtlere ve Türkiye'de konuşulan yedi kadar farklı Kürtçeden birisineayrıcalık mı tanıyacaksınız? Yoksa yirmiyi aşkın etnik kesime aynı olanağısağlayacak mısınız?Kuzey İrlanda'da bölünme eğilimlerinin, Protestan ve Katolik okullarınınayrılmasından sonra şiddetlendiğini biliyor musunuz? Türkiye'de imam-hatipokullarının yaygınlaşmasının gençliği nasıl ikiye böldüğünün ayrımındamısınız?- Eğer sorun ''kimlik çatışması'' ndan kaynaklanıyorsa.. Güneydoğu'yu terkeden Kürt yurttaşlarımızın, Kuzey Irak yerine İstanbul'a gitmelerini nasılaçıklıyorsunuz? Kuzey Irak'taki ''Kürt kimliği'' mi onlara yabancı,İstanbul'daki ''Türk kimliği'' mi onlara daha yakın?***Geçenlerde Prof. Şerafettin Turan anlatıyordu.Çocukluğu Cumhuriyetin ilk döneminde Van'da, Muş'da, Bitlis'te geçmiş.En iyi öğretmenler, en seçkin yöneticilerle.. Hemen hemen tüm kamugörevlilerinin ülkenin batısında ve doğusunda dönüşümlü olarak görevyaptıkları bir ortamda..Demokrat Parti gelmiş ve bu duruma son vermiş.Doğu'daki feodal beyler, Cumhuriyet tarihinde iki kez Batı'da oturmakzorunda bırakıldılar. Bunlar oradaki feodal ve yarı-feodal yapınındeğişmesi, yöre insanının özgürleşmesi için önemli adımlardı.İkisi de sağcı partilerin oy kaygılarıyla geri alındı..İşte etnikçi aydınlarımıza son iki soru:- Tarihi mi bilmiyorsunuz, yoksa tarihsel gerçekleri saptırmak çıkarlarınızgereği mi? Ve de sizin çıkarlarınız, acaba temsil etmek savında olduğunuz yada kullanmaya çalıştığınız etnik kesimin çıkarlarıyla bağdaşıyor mu?
Ahmet Taner Kışlalı
0 2 Nisan 1999CUMHURİYET

"Neden Kemalistiz?"

Atatürkçülük yerine "Kemalizm" sözcüğünü kullananlar artıyor.Aslında aralarında bir ayrım olmaması gerekir. Ama ben Kemalizm demeyi niçintercih ettiğimi her fırsatta açıklıyorum.Birinci neden, Kemalizmin - tıpkı Leninizm gibi - evrensel bir kavramolması... İkinci neden, Atatürkçülük sözcüğünü, Marmaris'teki adam vearkadaşlarının yıpratmış olması...Önümde Almanya'dan yollanmış iki bildiri duruyor. Birincisini SosyaldemokratHalk Dernekleri Federasyonu, ötekisini de Türkiye Sosyaldemokratları Derneğiyollamış... İkisinin de başlığı aynı:"Neden Kemalistiz?"10 Kasım 1995 günü, Hürriyet gazetesinde "Gerdan Atatürkçülüğü" diye biryazı çıkmıştı:Yazarın, bindiği uçaktaki dört hostesten ikisinin yakasında Atatürk rozetibulunmaktan rahatsız olduğu anlaşılıyordu. Bundan "Gerdan Atatürkçülüğü"nün"avamlaştığı" sonucunu çıkarmıştı... Kendisi de "açık kart" oynadığını ve"Atatürkçü veya Kemalist olmadığını" açıklıyordu.Çok hızlı, yetenekleri ve birikimi de çok sınırlı bir "numaracıcumhuriyetçi"nin, "Kemalist olmadığı" gibi müthiş bir açıklama (!) yapması,Aziz Nesin'in bile düş gücünü aşan bir olaydı. Nedense güldürü ustaları -kıskançlıktan olacak - "es" geçtiler. Ben de güldüm geçtim.Ama yazıdaki ilkelliğe yönelik - yurtiçi ve yurtdışı - tepkilerden, benimtelefonum, faksım ve posta kutum da "fazlasıyla" payını aldı.. Ve o yazı -PTT'nin yanı sıra - en çok da Atatürk rozeti satanlara yaradı.Her geçen gün, THY çalışanlarının daha çoğunun yakasında Atatürk rozetigörüyorum!Makedon, Hırvat, Bulgar, Rus, Alman, Yunan, İngiliz ve Romen bilimadamlarının oluşturduğu bir "Balkan Bilim Derneği" var. Birkaç ay önceyapılan genel kurulunu, Bulgar başkan şu sözlerle açmıştı:"Atatürk'ü 20. yüzyılın en büyük dahisi kabul ediyoruz!.. Amacımız,Atatürk'ü hem kendi ülkelerimizde hem de bütün dünyada tanıtmaktır."Dernek, "Atatürkü Düşümde Gördüm" isimli bir film yaptıracaktı. "Atatürk veBalkanlar" kitabı hazırlanıyordu. Harf devriminin 70. yılının, 1998'de bütündünyada kutlanması sağlanacaktı. Balkan ülkelerinde "Atatürk'ü NasılTanıyorsunu?" konulu yarışmalar düzenlenecekti... Ve çeşitli Avrupaülkelerinde şubeleri olan bir Atatürk Üniversite kurulacaktı...Bir "32. Gün" izlencesinde, Vietnam'da bir ilkokul gösterilmişti.Karatahtada "Atatürk" yazılı idi. Ho Şi Min'in çocukları, Mustafa Kemal'indevrimini öğreniyorlardı... Ve son haber:Kırgızıstan'da Başbakan Yardımcısı Prof. Osmanakun İbraimov yönetiminde"Uluslararası Atatürk Araştırma Vakfı" kuruldu. Azerbayacan'da - Bakü veNahcivan'da - bir "Atatürk Araştırmalar Vakfı" kurulması hazırlıklarıiçinde. Özbekistan'ın Stratejik Araştırmalar Vakfı ise, Kemalizmi öncelikleincelenecek konular arasına aldı.Kuzey Kıbrıs'ta yapılan ve çok sayıda yabancı bilim adamının katıldığı "3.Uluslararası Atatürk Sempozyumu"nun sonuç bildirisinde şu satırlarbulunuyor:"Atatürkçülük Türk milleti için bir öze dönüş hareketidir. Atatürkçüdüşünce, sadece Atatürk dönemi Türkiyesi'nin zorluklarını çözmek ve bütünesir ve mazlum milletlere örnek olmakla kalmayan; akla, bilime ve fennedayalı bir dünya görüşü olarak, gelecek yüzyıllara ışık tutacak birsistemdir."Bizim niçin Kemalist olduğumuz belli.Türkiye'de bir din devleti, ya da etnik farklılıklara dayalı bir devletkurmak peşinde olanların, neden Kemalizme karşı oldukları da belli.İnanca dayalı olduğu ölçüde, her iki tutuma da saygı duymak gerekir... Ama"gerdan"dan yukarıya çıkamayan "yeni mandacılar"a saygı duyabilmek çokzor!.
.Ahmet Taner KIŞLALIBir Türkün Ölümü, s.25-27., Ümit Yayıncılık, 1997. (Cumhuriyet, Aralık 1995)Aynı yazı, Vural SAVAŞ, MİLİTAN ATATÜRKÇÜLÜK isimli kitabında da s:418-424bulunmaktadır.

13 Kasım 2009 Cuma

Kırklareli Valisi Aydoğdu, Basın Mensuplarıyla Tanışma Kahvaltısında Buluştu


Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu, Kırklareli Merkez ve İlçelerde bulunan, yerel ve ulusal basın mensuplarına 12 Kasım Perşembe günü Polis Evi’nde sabah kahvaltısı verdi.
Sıcak bir sohbet havasında gerçekleşen kahvaltıda, basın mensuplarının yanı sıra, kamu kurum ve kuruluş müdürleri de hazır bulundu.
Vali Aydoğdu; “Sizlerin yaptığı bir kamu hizmetidir.”

Vali Aydoğdu, basın mensuplarının yaptıkları işin bir kamu hizmeti olduğunu, bu yüzden yapılan her haberde bunun ne etkisi olacağını düşünülerek yapılması gerektiğini belirterek;

“Sizler kamuyu bilgilendiriyorsunuz. Sizlerin sorumluluğu, bu masayı paylaşan herkesle eşit. Çünkü sizin kaleminizden çıkan, sizlerin görüntüleri ile tespit edilen kareler vatandaşa intikal ediyor. Vatandaş bizlerin yaptıkları işleri, sokaklarda gelişen hadiseleri sizin bakış açınızla, sizlerin gözüyle görüyor. Gördüğüm kadarıyla da bunları hakkıyla yerine getiriyorsunuz. Bu manada sizlere teşekkür ediyorum.

Dikkat etmemiz gereken husus şu; Bazen şöyle düşünürüz. Kırklareli’nin Kofçaz İlçesinin filanca köyünde, burada olan bir olayı kim duyacak, kim görecek? Ama sizin yaptığınız bir haber birden Türkiye gündemine çıkar. Akşam oturursunuz ulusal kanallarda bu haber yayınlanıyor. Bunu şunun için söylüyorum; Attığınız her adımda, yazdığınız her haberde bunun etkisi ne olacak? Bunu tüm Türkiye, hatta tüm Dünya okuyacak. Çocuklar nasıl anlayacak, kadınlar nasıl anlayacak, gençler nasıl anlayacak, nasıl tepki verecek diye düşünmek zorundasınız. Neticesinde bizler de düşünmek zorundayız. Benim sizlerden isteğim bu sohbetlerimiz aramızda sürekli devam etsin.” dedi.

Sıcak bir sohbet havasında geçen kahvaltıda, basın mensupları tek tek görev yaptıkları yerlerle birlikte kendilerini tanıtırken, bir fikir alışverişi içinde Kırklareli için yapılabilecek projeler konusunda da katkıda bulundular.

“Bilge Köyü’nden gelen mağdurlar, Kırklareli halkı içinde bir onur, bir gurur vesilesi.”

Vali Aydoğdu daha sonra yaptığı konuşmasında, Kırklareli kamuoyunun da merakla takip ettiği Mardin İlinin Bilge köyünden, Kırklareli’ne yerleşecek kişiler hakkında bilgiler verdi.

Vali Aydoğdu yaptığı açıklamada, Bilge Köyünden yaklaşık 70 yada 80 kişinin, bu ay sonlarında Kırklareli’ne geleceğini, belli bir süre misafir olduktan sonra bir çoğunun tekrar geri döneceğini belirterek;

“ Mardin ilinin Bilge köyünde bir hadise yaşandı ve orada mağdurlar ortaya çıktı. Bu mağdur ailelerin bir kısmı Bakanlar Kurulu Kararıyla Kırklareli’ne getirilecek.”dedi.

Vali Aydoğdu yaptığı açıklamalara şu şekilde devam etti;

“Gelecek olanlarda takriben 70 yada 80 kişi. Geleceklerin 50 kadarı çocuk. 20 kadarı kadın, 2-3 kişide yetişkin var ve bunların biri erkek ve yatalak bir hasta. Yani bizim ilimize gelecekler kadınlar ve çocuklar. Bunlara iş verilecek, burada bir mahalle oluşacak gibi söylentiler doğru değil. Benim tahminim bu gelecek olanlar, tekrar kendi ailelerinin ve yaşamlarına geri döneceklerdir.

Bu çocuklara, kadınlara, kardeşlerimize kucak açıyoruz, belli bir süre misafir ediyoruz. Onlara bakacağız, onlara Kırklareli’nin kardeşliğini, Kırklareli’nde yaşayan insanların Türkiye Cumhuriyeti insanları olduğunu, Türk Milletinin bir parçası olduğunu ve Mardin’de de yaşayanların Türk Milletinin parçası olduğunu olarak gördüğünü, Kırklareli’nin Mardin’i kendinden bir parça olarak gördüğünü bütün Türkiye’ye göstereceğiz. Bu devletimizin bir kararı. Kırklareli İlinin seçilmesi de, bence Kırklareli halkı içinde bir onur, bir gurur vesilesi. Kırklareli’nin huzuru ve dışarıdan gelene karşı gönlünü açması sebebi ile seçildiğini düşünüyorum. Bu işin sorunsuz bir şekilde halledileceğini biliyorum. Bu konuda da en büyük desteği sizden göreceğiz ve buna da inanıyorum.”dedi.

Vali Aydoğdu’dan Kırklareli tanıtımına büyük destek…

Vali Aydoğdu daha sonra Kırklareli’nin tanıtım eksikliğinde de söz ederek, Valilik olarak önümüzde günlerde yeni projelerin üretilerek Kırklareli’nin tanıtımlarının yapılacağının müjdesini de verdi.

Vali Aydoğdu ayrıca Balkan Savaşlarının 100. yılının gelmesi sebebiyle de Kırklareli’nin ev sahipliğini yapacağı Uluslar arası projelerinde olduğunu belirtti.
Vali Aydoğdu’nun bu olumlu düşence ve projeleri karşısında basın mensupları da, teşekkür ederek bu proje ve çalışmalardan duydukları heyecanlarını aktardılar.

Kahvaltı sonunda Vali Aydoğdu, teşekkür ederek basın mensuplarını kapıda uğurladı.

Hülya Koçyiğit'ten Edirne Belediyesi'ne ziyaret







Türk sinema tarihinin en büyük sanatçılarından Hülya Koçyiğit Edirne Belediyesi’ne gelerek Belediye Başkan Vekili Namık Kemal Döleneken’i makamında ziyaret etti.
2. Edirne Uluslararası Kültür ve El Sanatları Etkinliği kapsamında kitabını imzalamak üzere Edirne’ye gelen Hülya Koçyiğit’i Edirne Belediyesi girişinde karşılayan Başkan Vekili Namık Kemal Döleneken kendisini Edirne’de görmekten ötürü duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Tarihi Belediye binası hakkında Başkan Vekili Döleneken’den bilgiler alan Hülya Koçyiğit Edirne’de ve Edirne Belediyesi’nde olmaktan çok büyük bir mutluluk duyduğunu ifade etti.
Koçyiğit, “Edirne çok güzel ayrıca tarihi zenginlikleri olan bir şehir. Şehrinizde olmaktan ve göstermiş olduğunuz ilgiden ötürü çok büyük mutluluk duyuyorum. Ayrıca Belediye hizmet binanıza hayran kaldım” diye konuştu.
Türk sinemasının yetiştirdiği en önemli kadın sanatçılarından olan Hülya Koçyiğit’i ağırlamaktan dolayı memnuniyetini ifade eden Başkan Vekili Namık Kemal Döleneken “Sizin gibi büyük bir değeri şehrimizde ve Belediyemizde ağırlamaktan ötürü çok mutluyuz” dedi.
Ziyaretin sonunda Hülya Koçyiğit’e Başkan Vekili Döleneken tarafından Kırkpınar’ın sembolü olan pehlivan heykeli hediye edildi. Daha sonra Belediye binasında bulunan Atatürk Odası’nı da ziyaret eden Koçyiğit, “10 Kasım’da yurtdışında bulunduğumdan ötürü Dolmabahçe Sarayı’nı ziyaret etme şansı bulamamıştım fakat Edirne’de Atamızın odasını ziyaret etmek bana da nasip oldu” dedi.

Selimiye evrensel bir değerdir



Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası Sempozyumu 16-17 Kasımda Edirne'de yapılacak. Edirne Belediye Başkan Vekili Namık Döleneken, Trakya Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat İlhan'la düzenlediği basın toplantısında, 16-17 Kasımda Edirne'de belediyenin düzenlediği sempozyuma Yunanistan, Bulgaristan, Mısır, Rusya, Portekiz, İtalya, İsrail ve Türkiye'den 40'tan fazla bilim adamı ve şehir plancısının katılacağını belirtti. Namık Döleneken, sempozyum kapsamında UNESCO dünya mirası adayı Selimiye Camii ve Külliyesi'nin tanıtımı, Akdeniz Dünya Mirası Kentlerinde Yönetim Planı Yaklaşımları ve ICOMOS-CIVVIH Akdeniz Bölgesi yönetim kurulu toplantılarının yapılacağı bildirdi. Döleneken, şöyle devam etti: “Sempozyumda UNESCO dünya mirası adayı Selimiye Camii ve Külliyesi'ni tanıtacağız. Bununla ilgili dosya şu anda Kültür ve Turizm Bakanlığında. Bakanlık, bazı eksikliklerimizi bize bildirdi. Onları gidermek için çalışmalarımız devam ediyor. Sadece bu dosyanın çevirisinin maliyeti 20 bin lira tutuyor. Dosyamız şubat ayında UNESCO tarafından görüşülecek. Bakanlık bu dosyayı Türkiye adına sunacak. Buna karar verecek kişileri Edirne'ye getireceğiz. Gelen konuklara adaylığımızı anlatacağız. Adaylığı sadece belediye değil tüm Edirne halkının istemesi lazım. Edirne halkının ‘UNESCO dünya mirası listesinde yer almak istiyoruz’ demesi lazım. Bunun için kentin bütün dinamiklerinin harekete geçirilmesi gerekiyor. Mülkiyeti Vakıflar Bölge Müdürlüğünde olan Selimiye Camii ve Külliyesi'nin dünya miras Listesine alınması amacıyla yapılan bu çalışma, Edirne, Selimiye Camii ve Külliyesi için olduğu kadar tüm Edirne halkı ve Türkiye için çok önemli ve çok prestijlidir” diye konuştu. “SELİMİYE BİR SİMGE, EVRENSEL BİR DEĞERDİR” TÜ Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi ve Edirne Belediyesi proje danışmanı Prof. Dr. Nevzat İlhan da UNESCO dünya miras listesine aday olan Selimiye Camii ve Külliyesi'nin tek başına dosya olarak UNESCO'ya gitmeyeceğini belirtti. Dünya kültür mirası listesine alınması istenen Selimiye Camii ve Külliyesi'nin çevresindeki Üç Şerefeli Cami, Eski Cami, Alipaşa Çarşısı, Rüstempaşa Kervansarayı'yla bir bütün olduğunu ifade eden Prof. Dr. İlhan, şöyle konuştu: “Selimiye bir simge, evrensel bir değerdir. Ancak İmparator Hadrian zamanında yapılmış Roma'daki Pantheon'la, Ayasofya Camisi'yle, Floransa'daki Santa Maria Dei Fiori Katedrali'yle, Vatikan'daki Saint Piyer Kilisesi'yle, Londra'daki Saint Paul Katedrali'yle karşılaştırılabilir” dedi.

HÜLYA KOÇYİĞİT EDİRNE VALİLİĞİNİ ZİYARET ETTİ.


Edirne 2.Uluslararası Kültür ve El Sanatları fuarında düzenlenen imza gününe katılmak üzere Edirne’ ye gelen sinema sanatçısı Hülya KOÇYİĞİT Edirne Valiliğini ziyaret ederek Edirne Valisi Mustafa BÜYÜK ‘ le bir süre sohbet etti.

ECZACILAR ODASI VALİ BÜYÜK’ Ü ZİYARET ETTİ


Edirne Ezacılar Odası Başkanı Cenk KES ve Yönetim Kurulu üyeleri Edirne Valisi Mustafa BÜYÜK ‘ ü makamında ziyaret etti

Vali Zübeyir KEMELEK Tekirdağ Fotoğraf Sanatı Derneği(TEFSAD) tarafından düzenlenen fotoğraf sergisinin açılışını yaptı






Tekirdağ Valisi Zübeyir KEMELEK Tekirdağ Fotoğraf Sanatı Derneği(TEFSAD) tarafından düzenlenen fotoğraf sergisinin açılışını yaptı.
TEKİRA alışveriş merkezinde düzenlenen fotoğraf sergisinde 19 fotoğrafçının Tekirdağ fotoğrafları sergilendi. Sergi 22 Kasım 2009 tarihine kadar sergilenecek.

Tekirdağ ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87. yıldönümü İl coşkuyla kutlandı











Tekirdağ ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen kutlama etkinlikleri Şehitler Abidesi önünde gerçekleştirilen anma töreni ile başladı. Tekirdağ ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87. yıldönümü İlde coşkuyla kutlandı Vali Zübeyir KEMELEK, Garnizon Komutanı Tuğgeneral İsmail GÜMÜŞTEKİN, Tekirdağ Belediye Başkanı Adem DALGIÇ, askeri ve sivil erkan ile Daire Müdürlerinin katıldığı kutlama etkinlikleri daha sonra Valilik önündeki Atatürk Anıtında düzenlenen çelenk sunma töreni ile devam etti. Çelenk sunma merasiminin ardından saygı duruşu ve istiklal marşı ile devam eden törende konuşan Tekirdağ Belediye Başkanı Adem DALGIÇ yaptığı konuşmada; değerli hemşehrilerim;13 Kasım Tekirdağ ın düşman işgalinden Kurtuluşu bir varlık-yokluk mücadelesi olmakla birlikte; ulusal dayanışma ve ulusal onurumuzu kurtarma sevincini yaşadığımız, tarihi günlerimizden biridir. 87. yıldönümünü kutladığımız bu gün, üstün bir mücadele ile bu güzel vatanı ve güzel ilimizi bizlere bırakan atalarımızı minnet ve şükranla anmak istiyorum. Türk Milleti bağımsızlığını kazanabilmek için kıyasıya bir mücadeleye girişmiş, Bu mücadelenin adına da -Ya istiklal, ya ölüm- demiştir. Yokluklar içerisinde varolma savaşı veren atalarımız önce milletimizi tek amaç, tek bayrak altına toplamış; sonra da eşine az rastlanır bir kahramanlık destanı yazmıştır. Bu destan Türk ulusunun gücünü, varlığını, büyüklüğünü, özgürlük ve bağımsızlığını kazanmak adına sarsılmaz inancını ve kararlılığını bütün dünyaya göstermiştir. Bu kurtuluş mücadelesi; Mustafa Kemal Atatürk ün -Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. -Sözündeki anlayış ve inançla kazanılmıştır. Yüz binlerce şehit, bir o kadar da gazi ile kazanılan Kurtuluş mücadelesi, Türk Milletinin ulusal birlik ve beraberlik içinde inançla direnerek, en zor koşullarda bile nelerin üstesinden gelebileceğinin kanıtı olarak, hafızalarda ve tarih sayfalarında yerini almıştır. Sevgili öğretmenlerimiz, Atamızın belirttiği gibi gelecek nesiller sizlerin eseri olacaktır. Onların çağdaş birer insan olarak yetişmeleri sizlere bağlıdır. Atamızın nuruyla öğrencilerinizin yolunu aydınlatmayı sağlayınız. Geleceğimizin teminatı değerli öğrencilerimiz ve gençlerimiz; Bağımsızlığımızı kazanmanın çok kolay elde edilmediğini bilmenizi isterim. Bizlere emanet edilmiş ve sizin en büyük mirasınız olan vatanımız sizlerden çok şey beklemektedir. Bunun bilinciyle barış ve huzur içinde vatanımızı bölünmez bir bütün olarak düşünerek, Şimdiden gelecek için hazırlıklı olmalısınız. Bu konuda hepinize çok fazla görev düşmektedir. Akıl ve bilimden ayrılmayınız. Bilgi çağında yaşadığımızı biliyorsunuz. Ancak Sizlerin her konuda olduğu gibi bunda da başarılı olacağınız konusunda inancım sonsuzdur. Ulu önder Atatürk’ün Gençliğe hitabesini bir kez daha okumanızı öneririm. Çünkü gelecek sizlersiniz. Saygıdeğer Sanatçılarımız, sizler olmazsanız bizler kültürden, başarıdan uzak kalırız. Sanatsız kalan toplumlar modern dünyada kendilerine yer bulamazlar. Bu topraklar tarih öncesinden beri sanatın ve kültürün beşiği olmuştur. Işığınızla aydınlatmaya devam ediniz. Sevgili Sporcularımız, Gazi Mustafa Kemal -Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur- diyerek, tartışmasız olarak sporun önemini vurgulamıştır. Spor günümüzde şehircilik bilincinin oluşmasında en önemli unsurlardan birisidir. Kötü alışkanlıklardan ve toplumsal ayrılıklardan kurtulmanın yoludur spor… Başarıya giden yolda yanınızda olacağımızı biliniz. Değerli Tekirdağ lılar, 29 Ekim ve 10 Kasımdan sonraki bu anlamlı günümüzde şehrimize sahip çıktığımızı görmek bizi mutlandırmıştır. Sahip çıkmaya devam edeceğimizden kuşkumuz yoktur. Kurtuluş Bayramı törenlerinin hazırlanmasında emeği geçen Kamu Kurum ve Kuruluşlarımızın değerli temsilcilerine, katılımları ile Kurtuluş Bayramının coşku içerisinde geçmesine vesile olan değerli protokol mensuplarına, Siz değerli hemşerilerimize ve öğrencilerimize teşekkür ediyorum. Ulusal birlik ve dayanışmanın en güzel örneğini verdiğimiz 13 Kasım Tekirdağ ın Kurtuluş Gününü kutluyorum. Bu bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde emeği geçen, Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü, silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi, gazilerimizi minnet ve şükran duygularıyla anarken, Gözbebeğimiz, Silahlı Kuvvetlerimizin şerefli ve kahraman mensuplarına bir kez daha teşekkür ediyorum. Tüm hemşehrilerime sevgi ve saygılar sunuyorum. 13 Kasım Tekirdağ ımızın kurtuluş günü kutlu olsun, dedi.
Çelenk sunma töreninin ardından Valilik Makamında Vali Zübeyir KEMELEK, Garnizon Komutanı Tuğgeneral İsmail GÜMÜŞTEKİN ve Tekirdağ Belediye Başkanı Adem DALGIÇ tarafından bayram tebrikleri kabul edildi. Daha sonra kutlamalar Orduevi önündeki etkinliklerle devam etti. Orduevi önünde gerçekleştirilen törenlerde günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapıldı. Ortaöğretim öğrencileri tarafından şiirler okundu. Törende askeri birlikler, İlimizdeki okulları temsilen öğrenciler ile İlde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri geçit merasimine katıldılar.

14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ

Dünyada 250 milyondan fazla insan diyabetle yaşamaktadır. Mücadele edilmezse bir nesil sonra bu sayı 380 milyona yükselecektir. Diyabet tahminlerin ötesinde çok hızlı artış göstermesi, tanıdan itibaren yaşam boyu sürmesi, ağır komplikasyonlarla seyretmesi, iş gücü ve yaşam süresini olumsuz etkileyen bir hastalık olması nedenleriyle, Birleşmiş Milletler, Aralık 2006 tarihi itibarı ile diyabeti küresel bir hastalık olarak kabul etmiş ve tüm ülkelerin sağlık otoritelerine diyabetle mücadele çağrısı yapmıştır.
Ülkemizde hastalık yükü oluşturan bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar arasında diyabet önemli bir yer tutmakta olup bu yükün yakın gelecekte daha da yükselmesi beklenmektedir;
2003 Ulusal Hastalık Yükü ve Maliyet Etkililik Çalışması Hane Halkı Araştırması’na göre 18 yaş ve üzeri kişilerde beyana dayalı olarak diyabet sıklığı %4.75 olarak bulunmuştur. Cinsiyete göre diyabet sıklığı kadınlarda %5.75, erkeklerde ise %3.42’dir.
Türkiye’de ulusal düzeyde ölüme neden olan ilk 10 hastalığın yüzde dağılımı incelendiğinde diyabetin %2,2 ile 8. sırada yer almakta olduğu görülmektedir.
Diyabet tüm yaş gruplarında %1,9 ile ulusal düzeyde DALY’e neden olan 12. hastalıktır.
Uluslararası Diyabet Federasyonu ile Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1991 yılında Charles Best ile birlikte insulini bulan Frederick Banting’in doğum günü olan 14 Kasım tarihi Dünya Diyabet Günü seçilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından 2007 yılından itibaren Dünya Diyabet Gününü resmi bir dünya günü olarak ilan edilmiştir. Dünya Diyabet Günü her yıl diyabetle ilgili bir temanın altını çizmektedir. Dünya Diyabet Federasyonu 2009-2013 yılları için Dünya Diyabet Gününün temasını “Diyabet Eğitimi ve Diyabetin Önlenmesi” olarak belirlemiş bulunmaktadır.
Bu kampanya diyabet konusunda sorumlu olan herkesi diyabeti anlamaya ve kontrolünü ele almaya davet etmektedir. Bu çağrı;
Diyabet hastaları için, diyabet eğitimi yoluyla hastalığı konusunda yetkinleşme çağrısıdır.
Sağlık çalışanları için, kanıta dayalı tavsiyeleri mesleki uygulamalarına yansıtmak üzere bilgilerini iyileştirme çağrısıdır.
Toplum için, diyabetin ağır etkilerini kavrama ve mümkün olan durumlarda diyabet ve komplikasyonlarından nasıl kaçınılacağı veya bunları nasıl geciktirebileceklerini öğrenme çağrısıdır.
Bu kampanyanın ana mesajları şunlardır:
Diyabet risklerini ve diyabetin uyarıcı belirtilerini bilin.
Diyabete nasıl tepki vereceğinizi ve kime başvuracağınızı bilin.
Diyabeti nasıl yöneteceğinizi bilin ve kontrolünü ele alın.
DİYABET NEDİR?
Tıptaki adıyla “diabetes mellitus”, günlük dildeki adıyla”şeker hastalığı”, dır. Şeker (Tıp dilinde glukoz); vücudun tüm hücrelerinin kullandığı çok önemli bir enerji kaynağıdır. Normal kan şeker sınırları açlıkta 70 - 110 mg/dl’dir (3.8-6.1 mmol/L). Açlık kan şekeri 126 mg/dl’yi (7.0 mmol/L) geçmemelidir. Pankreas hem kan şekerini dengelemek, hem de organlara enerji kaynağı olan şekeri hücre içine (özellikle yağ, kas, karaciğer) sokmak için insülin adında hormonu kana verir.
DİYABET ÇEŞİTLERİ
Diabetin Tip I ve Tip II şekli vardır.
Tip I diabet çocuk ve genç yaşta ortaya çıkar. Bu hastaların vücutlarında hiç bir insülin yapılamamaktadır. Bu nedenle mutlaka dışarıdan insülin verilerek tedavi edilmelidir.
Tip II diabette vücutta; ya insülin miktarı az veya yapılan insülin etkisi az yada insülin dokularına insülinin dokulara tesir edeceği yerde -insüline karşı direnç- söz konusudur. Tip II diabetin diabetin kalıtımla ilgisi mevcuttur. başlangıçta ağızdan kullanılan şeker ilaçları ile tedavi söz konusu iken daha sonraları insüline bağımlı hale gelebilmektedir.
TİP II Belirtileri;
Çok Yemek yeme,
Çok Su içme,
Çok idrara çıkma,
En sık görülen hasarlar görme bozuklukları,
Ellerde ve ayaklarda uyuşma,
Karıncalanma,
Yara iyileşmesinde gecikme,
Kalp-damar hastalığı,
Tansiyon yüksekliği,
Gebelerde iri doğum veya düşüktür.
Bu problemleri önlemek ve geciktirmek için;
Sağlıklı beslenmeye özen gösterin, Besinlerin 3 ana ve 3 ara öğün tüketilmesi en uygun düzendir. Ana öğünlerde mutlaka kepekli ekmek, et ve sebze grubundan besinler bulunmalı, ek olarak meyve ve süt grubu katılmalıdır.
Düzenli egzersiz ve yürüyüş yapın,
Düzenli olarak aile hekiminize gidin, kan şekerinizi her ay düzenli olarak ölçtürün,
Kan basıncınızı ve kolesterolünüzü ölçtürün,
Kesinlikle sigara içmeyin ve alkollü içeceklerden uzak durun.
Şeker hastalığına yakalanma şansı yüksek riskli kişilerin, zayıflayarak, sağlıklı beslenerek ve düzenli egzersiz yaparak gerçekleştirecekleri yaşam tarzı değişikliğiyle, hastalığa yakalanmalarının önlenebileceği ya da geciktirilebileceği belirlenmiş.

TURKUAZ SİRK TOPLULUĞU GÖSTERİLERİNE BAŞLADI





Edirne iline bağlı Keşan ilçe Belediyesi kültür etkinlikleri çerçevesinde Keşan’a gelen Turkuaz Sirk Topluluğu gösterilerine başladı.
Topluluk ilk gösterisini 12 Kasım 2009 Perşembe günü saat 18.00’de Çamlıkent Taksi yanındaki Tepe de kurulan çadırda gösterilerini gerçekleştirdiler.
Gösteriyi Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan, Belediye Başkan Yardımcıları Sabri Küçükkarakaş, Cemil Kılavuz ve Feyzi Engin ile belediye meclis üyeleri ve 300’e yakın izleyici izledi.
Gösterilerde yılanlarla gösteri yapan ve iplerde uçan bayan ve erkek büyük ilgi topladı.
Topluluk gösterilerine bugün ve yarın da devam edecek. Gösteri biletleri 5 ve 7.5 TL’den girişte temin edilebiliyor.
HABER VE FOTO:BENAN DİKER

LİSE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNE, “GENÇLİK VE TERÖRİZM” ADLI KONFERANS VERİLDİ


Haber: Metin KARAKUŞ
Kırklareli iline bağlı Babaeski İlçesinde, Lise ve dengi Okulların 12.Sınıf Öğrencilerine Yönelik olarak, Kırklareli İl Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele Müdürlüğü’nce, “Gençlik ve Terörizm” adlı bir konferans düzenlendi.
Cumhuriyet İlköğretim Okulu Toplantı Salonu’nda düzenlenen konferansa, İlçe Emniyet Müdürü Tuncay Sancak, İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü İlker Bayram, Cumhuriyet İlköğretim Okulu Müdürü Semih Tahir Aksoy, Öğretmenler ve Lise ve dengi Okulların 12.Sınıf Öğrencileri katıldı.
Düzenlenen konferansın sunumunu sinevizyon eşliğinde, Babaeski İlçe Emniyet Müdürü Tuncay Sancak, yaptı.
Terörün; insanları yıldırmak ve sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemi olduğunu belirten, Emniyet Müdürü Sancak, yaptığı konuşmasında şunları söyledi.
“Terörizmin Tanımı; Terör, gayri iradi olarak da meydana gelebilir. Bu yüzden tek başına ele alındığında her türlü şiddet hareketini terör olarak tanımlamak mümkündür. Terörizmden kastedilen ise siyasi unsuru içeren, yani bir ideolojisi bulunan ve mevcut sistemi şiddet yolu ile tahribe yönelmiş olan durumlardır. Diğer bir ifadeyle terörizm, “bir ideoloji etrafında örgütlenen birden fazla kişinin, şiddet eylemleri temelinde mevcut siyasal iktidarı ve rejimi hedef alan faaliyetleridir.” Terörist ise terör eylemlerinde bulunan grubun mensuplarına denir. Amaç; Hedef alınan rejimi veya sistemi şiddet yolu ile yıkarak, yerine kendi ideolojileri doğrultusunda yeni bir yönetim tesis etmektir. Günümüzde terörün en önemli özelliği; uluslararası bir nitelik kazanmasıdır. Terörizm özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan terörist saldırılardan sonra “küresel bir boyut” kazanmıştır. Ancak toplumdan topluma ve yıllara göre farklı karakterlere bürünen terör hareketleri son yıllardaki kadar dehşet ve korku verici olmamıştır. Ülkemizde Terörün Tarihi Gelişim; Ülkemiz 1970’lerde başlayıp günümüze kadar süregelen planlı, programlı ve örgütlü bir terörizmin hedefi konumunda bulunmaktadır. Sahneye önce Marksist-Leninist terör örgütleri çıkmış, buna paralel olarak sağ terör örgütlerinin faaliyetleri gelişmiştir. Bu örgütler yaygın şiddet eylemlerine girerek insanlarımızı sağ-sol kamplarına bölüp, kardeşi kardeşe kırdırarak ülkemizi kan gölüne çevirmek istemişlerdir. İçeride bu mücadeleler sürerken, dışarıda ise Ermeni terör örgütleri (ASALA gibi) ortaya çıkarak, Türk milletini uydurma bir soykırımla suçlamış, diplomatlarımızı katletmiş ve birçok kuruluşumuzu bombalamışlardır. Ermeni terör örgütleri sahneden çekilince bu kez de sözde Kürtler için savaştığını iddia eden Marksist orijinli terör örgütü PKK sahneye çıkmıştır. 1990’lı yıllarda ise dini değerlerimizi istismar eden, dini inançları kendi şiddet eylemleri ile özdeşleştirmeye çalışan terör hareketleri ortaya çıkmıştır. Terör olayları yüzünden ülkemizde 1980 öncesinde 5 bini aşkın gencimiz sağ-sol çatışmasında hayatını kaybetmiş bir o kadarı da yaralanmıştır. 1980’den sonra ise 30 bin insanımız bölücü terör yüzünden hayatını kaybederken, 90’lı yıllardan itibaren de sayısız insanımız dini motifli bir terör örgütünce öldürülerek mezar evlere gömülmüştür. Terörizmin Başlıca Amaçları; Siyasal iktidarı ele geçirmek isteyen güçlerin onu yıpratmak ve bu arada, sindirdikleri yığınları da sahipsiz kaldıkları inancına yöneltmek için, şiddet eylemlerinden yararlanmak. Mevcut otoriteyi ve halkın devlete olan güvenini sarsmak, yerleşik sosyal ve siyasal zaafları deşifre ederek halk desteğini zayıflatmak, İç ve dış kamuoyunda davalarının duyurulmasını sağlamak ve dikkatleri savundukları davanın üzerine çekmek, Şiddet eylemlerine bağlı olarak oluşturdukları tedhiş ve kargaşa ile toplumun direnme gücünü kullanarak kendi davalarına karşı olumsuz duyarlılıkları ortadan kaldırmak ve kitleleri itaate zorlamak, Toplumun birlik ve bütünlüğünü bozarak alevi-sünni ve laik-antilaik gibi yapay kutuplaşmalar yaratmaktır. Terör aynı zamanda bir ülkenin bir başka ülkeyi zayıflatması, istikrarsızlık içerisine sokması ve destabilize etmesi amacıyla da kullanılmaktadır. (Türkiye’nin terör örgütü PKK ile verdiği mücadelenin maliyeti, 100 milyar doları aşmaktadır.) Terörizmin Temel Özellikleri; Terörizm bir ideoloji, bir doktrin, hatta sistematik bir fikir değil, stratejidir. Terörizm, dünyayı “iyi” ve “kötü” biçimde iki kampa ayırdıktan sonra kendisini iyi kategorisine yerleştirir. Terörizm, terör eylemlerini meşrulaştıracak bir senaryo hazırlar. Eylemlerine rehberlik eden bir inançlar dizisi ya da haklılaştırma sistemi mevcuttur. Böylece yapmış oldukları eylemlere haklılık gerekçesi bulabilmekte ve suçluluk psikolojisinden kurtulmaktadırlar. Kendi inanç sistemleri içerisinde eylemlerin gerekli olduğunu ve haklarını savundukları halk için düzenlendiğini, onların bilinçlenmesine katkıda bulunduğunu ileri sürmekte ve böylelikle meşruluklarını sağlamaya çalışmaktadırlar. Teröristler, seyircileri dünyayı kendileri gibi görüp algılamaları için ikna etmeye çalışırlar. Kendilerini üst bilinç ve duyarlık sahibi olarak görürler. Eylem veya hareket değil, bunların oluşturacağı etki önemlidir. Gelecekte zafer ve yeni bir düzen vaat eder. Terörün genellikle siyasi bir amacı vardır. Devlet otoritesine alternatif getiren örgütlü bir harekettir. Uluslararası siyasetin bir parçasıdır, dolayısıyla dış destek olmadan yaşatılamaz. Mali destek vazgeçilmez gereksinmedir. Bu nedenle soygun ve silah kaçakçılığı yaparlar. Bir hak arayışı, düzen önerisi ve bağımsız devlet kurma isteklerinden biri veya derece farklılığıyla her üçünün bir arada bulunduğu gerekçelerle ortaya çıkabilir. Terör bilinçli ve amaçlı eylemler olarak belirir. Şiddet uygulamayı giderek amaç konumuna taşır. Dehşet ve korku salarak yılgınlık yaratır. Zorba, acımasız, istismarcı ve kuralsızdır. Genellikle başka güç veya güçlerin taşeronudur. Terör kendi dilini yaratır ve kullanır. Terörizm tahmin edilemez. Kurbanların çoğu da masum insanlardır. Çünkü örgüt nazarında insan hayatının değeri yoktur. Propaganda ile doğar, gelişir ve propaganda ile yaşar. Bizatihi kendisi bir propaganda aracıdır. Terör eylemleri, nesnel bir gerçekten çok, dünyanın öznel bir yorumuna dayanır. Terör eylemleri, örgütlü bir çabayı gerektirir. Bütün bu eylemler bireysel olmaktan çok, bir grubun katılımıyla gerçekleşmektedir. Terörizmin Türleri, Devlet ve Siyasal Sisteme Karşı Terör; Devlet ve siyasal sisteme yönelik terör hareketleri de ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri göz önüne alındığında üçe ayrılmaktadır. Sağ Terör, Sol Terör ve Bölücü (Etnik) Terör. Uluslar arası Terör; Uluslararası terörizmin desteklenmesinin en önemli nedenleri; belirli bir amaca az riskli bir yoldan ulaşma arzusu ve devrim ihraç etmek amacıdır. Ayrıca, mali ve siyasi açıdan ucuz ve riski az, kazancı ve getirisi çok yüksek ve tatminkârdır. Hiçbir felsefe, ideoloji veya kutsal dava terörü haklı çıkarmaz. Zira terörün haklısı yoktur, kanlısı vardır. Terörizmin Nedenleri; Ekonomik Nedenler, Siyasi Nedenler, Sosyokültürel Nedenler ve Eğitim Sisteminden Kaynaklanan Nedenler. Terör Gençlik İlişkisi; Terör örgütlerinin en önemli kaynağı insandır. Ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri incelediğinde, temel insan kaynaklarının gençlerden oluştuğu rahatlıkla görebilir. Gerçektende Türkiye’de faaliyet yürüten terör örgütlerinin silahlı-silahsız her türlü eylemde kullandığı insan kaynağı, özelikle 14 – 25 yaş grubundaki orta öğrenim ve yüksek öğrenim çağındaki gençlerdir. Gençlik Üzerinde Faaliyet Yürüten Örgütler, Sol Terör Örgütleri; En önemli insan kaynakları özellikle lise ve üniversite gençliğidir. Lise ve üniversitelerde legal ve illegal alanlardaki oluşumlarıyla ve öğrenci dernekleriyle faaliyet yürütmekte, legal ve illegal yayınlarıyla lise ve üniversite gençliği içerisinde ideolojisini yaymaya çalışmakta ve öğrenci gençliğin sorunlarını istismar ederek bir propaganda aracı olarak kullanmaktadırlar. Üniversitelerde sözde öğrenci sorunları ve haklarının savunucusu olarak ortaya çıktıklarını ifade etmekte, gerçekleştirdikleri propaganda ve ajitasyonlarla yeni elemanlar kazanmayı amaçlamaktadırlar. Yayınlarında öğrenci sorunları ve eylemleri ile ilgili konularla birlikte, komünist öğrenci hareketlerinin propagandası yapılmaktadır. Bölücü Terör Örgütü; Terör örgütü PKK, gençliği kazanmak için faaliyetlerini 25 Ekim 1987 tarihinde kurduğu “Kürdistan Gençler Birliği (YCK)” adlı oluşum vasıtasıyla yürütmekteydi. YCK, özellikle 1991 yılından sonra üniversitelerde örgütlenme faaliyetlerine hız vererek Yurtsever Demokrat Öğrenciler (YDÖ) ve Demokratik Öğrenci Hareketi (DÖH) isimli üniversite yapılanmaları aracılığıyla kazandığı elemanları kırsal alana göndermiştir. Daha sonra örgüt, isim değişikliğine paralel olarak gençlik yapılanmasının ismini TECAK, Üniversite yapılanmasının ismini de BAGEH (Bağımsız Gençlik Hareketi) olarak değiştirmiştir. BAGEH’in Görevleri; Üniversite gençliğinin PKK’nın görüşleri doğrultusunda eğitimlerinin sağlanması. Üniversite gençliği içerisinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu kökenli öğrencileri kullanarak taban oluşturmak, Üniversite gençliği içerisinde örgüte eleman kazanmak ve bu sayede kırsal alanda faaliyet yürüten kadroların eleman ihtiyacını gidermek, Üniversite gençliğinden kazanılan eğitim düzeyi yüksek elemanlar aracılığıyla örgütün propagandasını yapmak şeklinde ifade edilebilir. Sağ Terör Örgütleri ve Hizbullah Örneği; Sağ terör örgütleri de personel kaynağı olarak gençlik kesimini kullanmaktadır. Hizbullah Terör Örgütünün Gençlik Örgütlenmesi, Okul faaliyetleri, yüksek öğretim ve orta öğretim birimleri şeklinde yürütülmektedir. Üniversitelerde her fakültenin, her bölümün ve her sınıfın bir sorumlusu vardır. Orta öğretim birimlerinde de, okul sorumlusu, sınıflar sorumlusu ve sınıf sorumlusu şeklinde bir örgütlenmeye gidilmektedir. Her örgüt mensubunun arkadaşlık ilişkisini kullanarak örgüte kazanmak üzere ilgilendiği bir hedef birey vardır. Birinci aşamada amaç, cami faaliyetlerinin içerisine hedef bireyi çekebilmektir. Kazanılması planlanan bireylere örgütsel bilinç, cami çalışmaları içerisinde verilmektedir. Okullar haricindeki gençlik ise, dini bilgileri öğretme bahanesiyle, gerektiğinde ailesinin de iznini alarak birinci etapta cami çalışmalarının içerisine çekilerek örgüte kazınılmaktadır. Ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütlerinin temel insan kaynakları gençler olduğu için, terörizm denilince akıllara ilk olarak gençler gelmektedir. Terör Örgütlerinin Gençliğe Verdiği Önem; Gençlik dönemi, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir. Diğer bir ifadeyle gençlik, genellikle öğrenim gören, yaşamını sürdürmek için çalışmayan, içinde yaşadığı toplumun sorunlarına duyarlı olan, demografik açıdan 14–25 yaş grubu arasında yer alan bir sosyal kategoridir. Gençlik, bir toplumun en enerjik ve dinamik kesimini oluşturmaktadır. Bu özellileriyle toplumsal gelişmedeki yeri ve toplumun bugününü ve yarınını oluşturmadaki rolü çok büyüktür. Gençlik aynı zamanda, bir toplumun sürekliliğini sağlayan sigortası ve itici gücüdür. Yapılan araştırmalar da gençliğin toplumsal açıdan “her zaman bir güç” olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, dünyadaki tüm terör örgütleri, gençliğin enerjisinden faydalanmaya çalışmaktadırlar. Terör Örgütlerinin Gençliği Kazanmada Kullandığı Yöntemler; Bir genç, herhangi bir terör örgütüne katılmak istese bile, örgütler, gizlilik içerisinde faaliyet yürüttüklerinden dolayı, onları herhangi bir yerde bulabilmesi mümkün değildir. Ancak, örgütler gidip gençlerimizi bulmaktadırlar. Tutukluların %71’i örgüt elemanlarının kendilerini bulduklarını ve onlar vasıtasıyla örgüte katıldıklarını belirtmektedirler. Bu bağlamda terör örgütleri, birebir propaganda tekniklerinden yararlanarak, sosyal ve psikolojik yöntemleri de kullanarak gençleri kazanmaktadırlar. A-Sosyal Yöntemler, Arkadaş İlişkisi; Gençler üzerinde, yaşıtlarının etkisi ana-baba ve öğretmenin etkisinden bile büyüktür. Bu durum bazen olumsuz sonuçlara da yol açabilmektedir. Bu dönemde arkadaş gruplarına bütün benliğiyle güvenen ve bağlanan gençler, arkadaşlarının etkisiyle uyuşturucuya başlayabilmekte ya da farkında olmadan bir terör örgütünün içerisine çekilebilmektedirler. Genelde lise, üniversite, iş yeri ve mahalle arkadaşlıkları terör örgütleri tarafından en iyi şekilde değerlendirilir. “Saliha Dağcı, Anadolu’nun şirin bir iline bağlı küçük bir kasabadan İstanbul’a öğretmen olmak için gelmişti. Daha 23 yaşındaydı ve girdiği üniversite imtihanlarında hayalindeki fakülteyi kazanmıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine başlayan Saliha, burada sonradan tanıştığı ve aynı yurdu paylaştığı Ayten isimli PKK sempatizanı ile hayatını nasıl zehir edeceğini bilmeden arkadaşlık kurdu. Saliha Dağcı, kendi halinde ve içine kapanık bir öğrenciydi. Amacı, ülkesinin çocuklarını aydınlatabilmek için öğretmen olmaktı. Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. En samimi olduğu ve yurtta aynı odayı paylaştığı Ayten ona sürekli olarak bir şeylerin propagandasını yapıyordu. Yurt kantininin demir muhafazası içerisindeki TV’nin haber bültenlerinde seyrettiği ve duydukları ile Ayten’in anlattıkları arasında bocalıyordu. Ayten ve diğer sempatizan arkadaşlarının yalanları ile beyni yıkanan Saliha, bir gün kararını verdi. Dağa çıkacak, örgüte karışacak, kahraman olacak (!) ve istediği gibi özgürce yaşayabilecekti! İstanbul’a gelişinin 2.yılında hayallerini, sevdiklerini, ideallerini ve okulunu geride bırakıp bir kurye aracılığıyla örgütün saflarına katıldı. Dağ kadrosuna verilen Saliha’ya burada örgütün sözde takım komutanı tarafından ‘Hevin-Berivan’ kod ismi verildi. Büyük ve boş bir yalanın kucağına düştüğünü o an anlamıştı Saliha, ama artık çok geçti. Çünkü örgüte katıldıktan sonra kurtuluş ancak ölümdü. O ise henüz hayatının baharındaydı. Saliha, düştüğü karanlık çukurdan çıkmak istiyordu, ama çıkamıyordu. Nasıl da inanmıştı çok sevdiği arkadaşı Ayten’ in süslü yalanlarına. Keşke üniversiteyi kazanmasaydı. Keşke Ayten’i tanımasaydı. Örgüt içerisinde içini açacağı, dertleşeceği ve içini dökeceği bir dostu olmadığından lise yıllarında oldu gibi kendisine günlük tuttu. 27 Şubat 1998 tarihinde Erzurum’un Tekman kırsalında, aralarında Saliha Dağcı’nın da bulunduğu grup, Bingöl’e doğru geçiş yaparken, güvenlik güçleriyle çatışmaya girdi. 2 saat süren çatışmada Saliha Dağcı, hayatının en büyük hatasına nokta koymuştu. İhanetinin, kandırılmışlığının cezasını ödediğinde 27 yaşındaydı. Üzerinden çıkan günlüğünde, pişmanlık, gözyaşı, korku, özlem ve gerçeğin izdüşümleri vardı. Günlüğündeki şu ifadeler bunun en önemli göstergesidir. Annemi, ailemi çok özledim. Şimdi evde olsaydım, sıcacık sobanın başında kıvrılır yatardım. Sonra annemin hazırladığı o mis gibi kokan tarhana çorbasını içerdim. Örgüt bana farklı anlatılmıştı. Ama dağdaki rezillikleri, canilikleri, onların eline düştükten sonra öğrendim. Hiç bu kadar pişman olmamıştım. Ben kimim, ne işim var bu insanların yanında? Okulu bıraktığıma çok pişmanım. Üniversitede geçirdiğim o 2 yıl hayatımın en güzel yıllarıydı. İstanbul’da geçirdiğim günler gözlerimin önünden gitmiyor. Yurtta cıvıl cıvıl bir hayatımız vardı. Hatice, Aysun, Saadet her yere birlikte giderdik. Onlar şimdi okulu bitirmişlerdir. Hepsi evlenmiştir belki de. Allah’ım ne olur beni affet. Çok pişmanım. Bu günlüğüm eğer ben ölürsem anneme verilsin. Vasiyet ediyorum. Annem de onu bir kitap altında toplayıp dağıtsın. Benim düştüğüm bu duruma başkaları düşmesin. Anne, baba ne olur beni affedin. Ben size layık bir çocuk olamadım.” Akraba ve Hemşerilik İlişkisi, Sosyal ve Kültürel Faaliyetler, Dini Değerlerin Kullanılması, Etnik Kökenin kullanılması; Düşünsel açıdan örgütsel yayınlarla beslenen bir birey, duygusal olarak da örgütsel propagandalar içeren sloganlar, marşlar, müzikler, teyp-videokasetleri ve CD’ler aracılığıyla beslenmektedir. Düşünce ve duygu boyutu her geçen günle birlikte beslenen bir bireye, davranış boyutu olan silahlı eylemlere bir hazırlık teşkil etmesi için, içine çekildiği grupla beraber afiş asma, yazılama, pullama, kuşlama, bildiri dağıtma, pankart asma ve mitinge katılma gibi faaliyetlerde görev verilir. Hatta örgütü sahiplenmesi için militan adayına, örgüt içerisinde küçük küçük sorumluluklar verilir. Grup sorumluluğu, sınıf sorumluluğu, yayın sorumluluğu gibi… Bir örgüt, elemanlarının beyin yıkama işlemini tam manasıyla gerçekleştirdiğinde, bir militan işlediği cinayetlerden dolayı vicdani herhangi bir sıkıntı duymamaktadır. Zira bir zaman sonra örgütün ideolojisi doğrultusunda beyni yıkanan, ruhu şartlandırılan bireylerin robotlardan hiçbir farkı kalmamaktadır. “Robotik bir alt kültürü” kazanan gençler adam öldürme, intihar eylemi, ölüm orucu, açlık grevi, kendini yakma eylemi vs. gibi birçok eylemi hiç sorgulamadan çok rahat bir şekilde gerçekleştirebilmektedirler. Örgütler önce sıcak ve sevecen bir yaklaşım tarzı kullanırlar. Bu yaklaşım tarzına rağmen değişime direnen militan adaylarına karşı ise, fiziksel ve psikolojik şiddet kullandıkları görülmüştür. Kısaca ifade etmek gerekirse, terör örgütleri militanlarını ölmeye ve öldürmeye hazırlayabilmek için, yeni bir kimlik ve kişilik kazandırarak “kesin inanç” adamı haline getirmektedirler. Buraya kadar sıralanan aşamalardan geçmediği sürece, militanlarını önemli olarak gördüğü eylemlerde kullanmamaktadırlar. Örgütler, ideolojilerini evrendeki bütün sorunlara çözüm yolları üreten mutlak, eşsiz ve tek bir kılavuz olarak sunduklarından dolayı, bir örgüt mensubunun aklını kullanmasına çok ihtiyaç yoktur. Çünkü düşünülmesi gereken her şey önceden düşünülmüş ve çözümlenmiştir. Bir militandan beklenen, yalnızca ideolojisine körü körüne itaat ve uğrunda ölmek ya da öldürmektir. Bir Teröristin Yetiştirilmesinde İzlenen Aşamalar; Fikirlerin; hedef kişi, grup veya toplum kesitine ulaştırılması, böylece sempatizan kazandırılması, Sempatizanların fikri düzeylerinin yükseltilmesi, Broşür, gazete, kitap, dergi vb. yayınların okutulması. Eylem için gerekli malzemenin sağlanması veya taşıttırılması, Eylem sırasında gözcülük yaptırılması, Eylem sırasında silahlı koruyuculuk yaptırılması, Yazı yazma, afiş asma eylemlerine katılmasının sağlanması, Legal gösterilere katılmasının sağlanması, Korsan gösteri ve direnişlere katlamasın sağlanması, İhtisas gerektirmeyen toplu olay ve çatışmalara yöneltme, Silahlı eylemlere katılmasının sağlanması, Fikri düzeyin terörist eylem planında yükseltilmesi. Kısacası, militan kimliği ve kişiliği kazanan bireylerin artık kendilerine ait dünyaları ellerinden alınmış demektir. Dolayısıyla onların ait oldukları örgütlerin amaç ve ideallerinden başka amaç ve idealleri olmadığı söylenebilir. Bütün terör örgütlerindeki militanların dünyasında, muhteşem ve kutsal bir görev yaptıkları düşünce ve duygusu vardır. Bu yüzden “Örgüt size yeni bir dünyanın mimarı olma şansını verir” gibi ifadeler Terör örgütlerinin yayınlarında sıklıkla kullanılır. Gençliğe Terörizm Hastalığına Yakalanmamanın Yol ve Yöntemlerini Öğretmenin Zorunluluğu, 1960’lı yıllardan günümüze devam eden terörle mücadelede ülke olarak başarılı olabilmemiz için, ailelerden, öğretmenlere, din görevlilerine, ekonomistlere ve siyasetçilere kadar bu toplumda yaşayan herkese büyük görevler düşmektedir. Terörle mücadelede bütün kuruluşların ortak tavır takınmaları ve bu konuda üstlerine düşen görev ve sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Türkiye’de faaliyet yürüten terör örgütlerin silahlı-silahsız her türlü eylemde kullandığı insan kaynağının, özelikle 14–25 yaş grubundaki orta öğrenim ve yüksek öğrenim çağındaki gençler olduğu göz önünde bulundurulursa terörle mücadelede kesin bir sonuca gidebilmek için, en az silahlı mücadeleye verilen önem kadar gençliğin, terör örgütlerinin eleman kazanma yöntemlerine karşı korunmasına da önem verilmesi gerekmektedir. Zira bir örgüt militanını silahlı eylemlere başladığı andan itibaren yeniden topluma kazandırmak çok zor olmaktadır. Çünkü beyni yıkanan bu çaresiz insanların, belirli aşamalardan geçtikten sonra, robotlardan hiçbir farkı kalmamaktadır.

Çorlu Belediyesi Parkları Yeşillendirip Oyun Gurupları Kuruyor





Tekirdağ iline bağlı Çorlu Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ilçe genelinde bulunan parklarda çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.
Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri Sağlık Mahallesi’nde eş zamanlı olarak önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Organize Deri Sanayi girişinde yapılan yeşillendirme çalışması Sağlık Mahallesi girişinde güzel bir görüntü oluştururken Ahenk Caddesi’nde altyapı çalışması yapılan yerlerde çevre düzenlemelerinin de tamamlandı. Çiçek dikim ekibi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün serasında yetiştirilen menekşeleri ilçe genelindeki anayol, cadde ve sokaklarda ekerek kışa hazırlık yapıyor.
Öte yandan Sağlık Mahallesi’nde bulunan parklarda oyun grupları ve fitness aletleri kurularak hizmete açıldı. Oyun grupları ve fitness aletlerinin kurulduğu parklarda çocukların yaralanma ihtimali göz önünde bulundurularak kum havuzları oluşturuldu. Parklara çocuklarıyla birlikte gelen vatandaşların kullanabileceği oturaklar da bulunuyor.
Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekiplerinin çalışmaları sürerken Çorlu Belediye Başkan Yrd Oktay Çolpan, plan ve projelerine ilişkin açıklamalarda bulundu. “Benim sorumluluğumda olan Park ve Bahçeler Müdürlüğü parklarda çalışmalarını ara vermeden sürdürüyor. Parkları yeşillendirip oyun grupları kuruyoruz. Parklar sadece çocukların oyun oynadığı alanlar olarak değil yetişkinlerin de spor yapabileceği yerler olarak görüyoruz. Parklarda vatandaşlarımızın spor yapabileceği fitness aletleri kuruyoruz. Havuzlar Cumhuriyet Parkı’yla ilgili önemli projelerimiz var. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra orada da çalışmalarımızı başlatacağız. Projemizi hayata geçirdikten sonra Cumhuriyet Parkı Çorlu’ya yakışan bir görüntüye sahip olacak.”diye konuştu.
HABER VE FOTO:RECEP KARAGÖZ
sağ üst köşede yer alan Önceki kayıtlar'a tıklayarak geçmiş haberlere ulaşabilirsiniz...