***Hoşgeldiniz!!! Trakyadaki en güncel ve en kaliteli haberler için; www.trakyahaberci.com...

18 Aralık 2009 Cuma

MENEMEN KALKIŞMASI

Haber: Metin KARAKUŞ
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yürütme Kurulu Üyesi ve Trakya Bölge Sorumlusu Hakan Dedeoğlu, Genel Merkez adına yaptığı açıklamada, “İzmir’in Menemen ilçesinde, 23 Aralık 1930 günü, amacı ve içi karanlık güçlerin gerçekleştirdiği gerici (irticai) kalkışma, bilimin ve özgürlüğün simgesi Cumhuriyetin Öğretmeni Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay ile Bekçi Hasan ve Şevket’in şehit olmasına yol açmıştır.” Dedi.
Hakan Dedeoğlu, daha sonra yaptığı yazılı açıklamasında şunları kaydetti;
“Hiç kuşku yok ki, bu alçakça kalkışma, Türk Ulusunun yüreğine gömülen yiğit insanların kişiliğinde, çağdaş uygarlık yolunda ilerleyen genç Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun evrensel değerlerine yönelmiştir. Nakşibendî tarikatının üyesi Derviş Mehmet ve hempalarının planladığı, hazırlık evresinden sonra “din elden gidiyor”, “şeriat isteriz” çığlıkları ile başlattığı hareket, tarihte birçok kez örneğine tanık olunan, emperyalizmin güdümünde ve desteğinde dini kara amaçları için kullanan gerici bir ayaklanmadır. Ayaklanmanın hemen ardından güvenlik güçleri gereken önlemleri alır. Ayaklanma bastırılır. Sıkıyönetim ilan edilir. Olaylar sırasında gereken ilgiyi, sorumluluğu göstermeyen kamu görevlileri hakkında yasal işlem yapılır, görevden el çektirilir. Geniş çaplı soruşturmaların ardından olaya karışanlar, eylemi yönlendirenler tutuklanarak hemen yargılanırlar. Yargılamalar sonucunda, eylemli olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya girişen ve yardım eden 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır. Sıkıyönetim Komutanı Tümgeneral Mustafa Muğlalı, Menemen’de meydana gelen olaylarla ilgili olarak Başbakanlığa ve Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği raporda; “Bu olay dört beş serseri tarafından adî bir olay olarak kabul edilmemelidir. Bu olayı meydana getirenler sabırsız ve acele davranarak bu işin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Bu konuda memleketimizde gizliden gizliye çalışan ve bir teşkilat meydana getiren hain eller bulunduğu mutlaka dikkate alınmalıdır” saptamasında bulunur. Çankaya’da Cumhurbaşkanı Gazi Atatürk, Başbakan İnönü, Meclis Başkanı General Kazım Özalp, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Savunma Bakanı Zekai Bey’in, 7 Ocak 1931 günü, katıldıkları toplantıda, Menemen olayına ilişkin değerlendirmelerde bulunulur. Olaya bölgesel değil, genel olarak bakılması gerekliliği, olayın gerici (irticai), tertip (hile, düzen, komplo) ve siyasi olduğu saptandıktan sonra, olaya karışanların ve ilgisi olanların cezalandırılmaları konusunda gereğinin ivedilikle yapılması kararına varılır. Kazım Paşa, toplantıda: “Nakşibendî oluşumu siyasidir, bütün isyanlar bunun hareketi ile başlamıştır. Abdülhamit de bundandır. Eski ihtilal lerde öne düşen şeyhler hep Nakşibendî’dir. Bu bilgi ile Divanıharp bu isyanı yapan bu tarikatın siyasi olduğunu ve tekkeler kapandıktan sonra çalışmalarının bir irtica hareketi olduğunu tespit eder, şeyhleri tutuklu olarak mahkemeye alır. Tarihi ananeler (gelenek, kurallar) böyledir. Tekkeler ya okul yapılmalı ya yakılmalı. Bunlarla ilişkisi olan diğer kişiler de etraftan getirilmelidir” görüşünü dile getirir. Karşılıklı değerlendirmeler sürerken Kazım Paşa; “Bu tarikat zararlı bir yılandır, yok edilmelidir” der. Atatürk, “Hiçbir yerde kutûb ve kutbûl aktab (tarikatın başı ve tarikatın kurucuları) bırakılmamalıdır” diyerek sorunun köktenci çözümünü gösterir. Yedek Subay öğretmen Kubilay’ın, gericilik girişimi sırasında görevini yaparken şehit edilmesinden dolayı Cumhuriyet Ordusuna başsağlığı dileyen Atatürk, 28 Aralık 1930 günü, Türk Silahlı Kuvvetlerine gönderdiği iletide, bazı Menemenliler tarafından olayın hoş görülmesinin de bağışlanamayacak bir davranış olduğunu belirtir: “Kubilay Bey’in şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur. Menemen’de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya boğmuştur.” Atatürk, saldırının ulus tarafından Cumhuriyetin canına kıyma girişimi olarak görüldüğünü ve saldırganlardan hesap sorulacağını kesin bir dille açıklar: “İstilanın (silah gücüyle ele geçirme) acılığını tatmış bir yörede genç ve kahraman Yedek Subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir suikast (gizlice cana kıyma) girişimi olarak kabul ettiği ve saldırganlarla, teşvikçileri (özendirenleri) ona göre takip edeceği kesindir.” Atatürk tüm Cumhuriyet’i koruma ve kollama konusunda tüm görevlileri uyarır: “Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği gibi yerine getirmeğe yöneliktir.” Ve Devrim şehidinin kanının Cumhuriyet’i onurlandırdığını, güçlendirdiğini vurgular: “Büyük Ordu’nun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin ülkücü (idealist) öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay Bey’in temiz kanı ile Cumhuriyet’in haysiyetini (saygınlık, değer, onur ) tazelenmiş ve kuvvetlendirilmiş olacaktır.” Cumhuriyet öncesinde ve sonrasında, üstelik Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı sırasında bile işgal ordularıyla savaşırken, Ulusalcı Güçlerin karşısına her zaman gerici, ırkçı bölücü ve emperyalistlerle işbirliği yapan bir hain kitle çıkmıştır ve her defasında da tepelenmiştir. Atatürk’ün ve Cumhuriyet yöneticilerinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik dış destekli gerici, bölücü hain eylemlere karşı takındığı ödünsüz tutumlar ve aldığı önlemler, bugünkü iktidar sahiplerine de örnek olmalıdır. Oysa emperyalist ABD ve AB’nin, Türkiye’ye yıllardır dayattığı yeni Sevr karşısında, ne acıdır ki, bugün iktidarda, Anayasa Mahkemesi’nce “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” kesinleşen bir siyasi parti bulunmaktadır. Demokrasinin “olmazsa olmaz koşulu” olan Laiklik, dinin devlet işlerinden ayrılması olduğu gibi, devlet düzenini ve toplumsal yaşamı bilime ve akıla dayandırmaktır. Ve bugünkü Anayasa’nın değiştirilemez ilk üç maddesinin özünde de bulunmaktadır. Yine, 30 bin kişinin ölümünden sorumlu “terör örgütü ile bağlantılı” olan ve “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü aleyhine eylemlerin odağı olduğu” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nce saptanarak kapatılan, -ama çok geçmeden daha önceleri olduğu gibi bir başka adla yeniden ortaya çıkacak olan- bir partinin milletvekilleri egemenliğin ve bağımsızlığın simgesi olan yüce Meclis’te bulunmaktadır. İçten ve dıştan haince amaçlarla kuşatılan Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürkçü/Kemalist güçlerce bugün her zamankinden daha fazla sahip çıkılmalıdır. Atatürk Devrimi’nin gücü, ülkemiz üzerinde kirli hesaplar yapan karanlık güçlerin amaçladıkları planları boşa çıkartacaktır.”

Hiç yorum yok:

sağ üst köşede yer alan Önceki kayıtlar'a tıklayarak geçmiş haberlere ulaşabilirsiniz...