***Hoşgeldiniz!!! Trakyadaki en güncel ve en kaliteli haberler için; www.trakyahaberci.com...

24 Kasım 2009 Salı

Yardımlaşma ve Yardımlaşmanın Önemi

Yardımlaşmanın Önemi:Genellikle ifâde edildiği gibi İslâmiyet bir yardımlaşma dinidir. İslâmiyetten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş yardım anlayışını ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimiz bu gerçeği, hayatımızın her anında görüyoruz. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de hayatı paylaşan insanlar, aynı düzeyde değillerdir, örneğin zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini,erkeği, kadını gibi. Böyle insan toplulukları beraber doğup, beraber ölürler. Bu beraberlik “hayat”ın kaynağını oluşturuyor.Ancak bu farklı insanlar, yaşadıkları süre içinde birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiç bir zengin benim kimseye ihtiyacım yoktur diyemez. O insan servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir.İnsanların birbirlerine muhtaç olmaları, aralarındaki yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya çıkarır.Yardımlaşma toplum halinde yaşamanın sonucudur.Cenâb-ı Hakk: “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” buyuruyor. Zekat vermenin, güzel söz söylemenin, ve daha pek çok şeyin, iyi olarak kabul edersek, yardımlaşmanın sınırını sonsuz olduğunu anlarız.Yardımlaşmanın konusunun içinde, maldan sevgiye kadar herşey verilebilir. Verme işi bazan zekat fitre gibi mecburi olduğu halde, bazan tamamen isteğe bağlıdır. Bu vermenin sınırı yoktur.Bu yardımın dışında, müslümanlar birbirlerine sevgi ile bağlanmak zorundadırlar.b) Yardımın İnsanların ve Toplumların Yaşamlarındaki yaptığı değişiklikler:1- Yardımla yoksullar korunmuş olur. Onlara yapılan maddi yardımlar, onların hırsızlık gibi kötü yollara sürüklenmesini engeller.2- Yardım yapanla yapılan arasında sevgi ve ülfet doğar.yardımla topluma kazandırılan insanlar kin, hased, düşmanlık gibi kötü huylardan kurtulur, kimsenin malında gözü olmaz.3- Hz. Muhammed, müslümanlara yardım edilenin değil, yardım eden kişi olmalarını bildirmiştir.Sıkıntı zamanında müslümanlardan yardım, anlayış ve sevgi görenler, sıkıntılarını atlatınca, alan değil veren kişiler olmaya çalışacaktır.4- Zekât, sadaka ve diğer maddî yardımlar, müslümanların güçlü olmalarında, birlik ve beraberlik içinde bulunmalarında en büyük etkendir. Yardımlaşma, zenginle fakir, tokla aç arasındaki uçurumu kapatır ve sevgi, saygı bağı kurar.5- Yardımlaşmanın yaygın olduğu toplumlarda dostluk duyguları güçlü olur. Fakirlik ve bununla gelen dilencilik ortadan kalkar.c) Yardımlaşma Çeşitleri:1- Maddî Yardım:Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah’ındır.Fakat, Cenâb-ı Hakk, yerde ve gökte bulunan bütün varlıklar, yüce katından bir lütuf ve bağışlama olarak, insanların hizmetine vermiştir. Varlığın sahibi olan Allah Teâla, bunu, kullarından dilediğine verip dilediğinden alacağını açıklamıştır.Ancak kendilerine mal ve mülk verdiği kişilere, malları ile ilgili bazı sorumluluklar yüklemiş ve görevler vermiştir. Bu sorumluluk ve görevler, Allah’ın bir emaneti olan mallardan bir kısmının başkalarına verilmesidir. Cenâb-ı Hakk, iman ve namazdan sonra, malın başkalarına verilmesini emretmiştir. Buna “infak etmek” denir. İnfakın üç çeşit kısmı vardır(Farz, vacip ve mendup). Farz olan zekât, vacip olan fitredir.Dünyada kalacak olan malımızın, Allah’ın emrine göre kullanılması ve harcanması önemli bir iştir. Bu harcama, âhirete uzanan geçide sağlam bir köprü kurmamızı sağlar. Hayır ve iyilik, mal, el ve dille yapılır. Yapılacak bütün iyiliklere “sadaka” denir.Mal ile yapılacak iyilik ve yardımın başında zekât gelir. Zekât, insanların ihtiyaçlarından fazla olan mallardan başkalarına vermeleridir ve mecbûri bir yardım şeklidir.Bunun dışında, sadaka ile başkalarına yardım etmemiz gerekir.İnsan yakınlık derecesine göre başkalarına yardım etmelidir (Çocuğu annesi-babası, kardeşi, yakın akrabaları, yakın ve uzak komşuları, içinde yaşadığı toplumun diğer bireyleri). Ancak maddî olarak yardım edilecek kişilerin gerçekten yoksul olmaları gerekir.Fakat insan gönül zenginliğinin yerine, elinde olanın daha fazlazını ister, gözünü hırs bürür. Bunun yerine Allah’ın bize nimet olarak verdiği malların hayır yolunda, bize emrettiği şekilde harcanması olumlu bir davranıştır.Yalnız insan istediği malı değil, mallarından sevdiklerini yoksullara vermek zorundadır, böylece Allah’ın rızasını kazanır.Mal ile yapılacak yardımlardan biri de “karz-ı hasen”dir.Bu yardım, faiz veya benzeri menfaat beklemeden ödünç para verilerek yapılır.Herkesin yararlanabileceği çeşme, köprü, cami, hastane, okul, yol gibi kurumlar yaptırmak da mal ile yapılan yardımlar arasındadır.Bu tür hayır eserlerine sadaka-i câriye denir ve bu kişiler öldükten sonra da, o yerler hala işliyorsa sevabı çok olur.Sosyal ve ekonomik bakımdan malla yapılacak en önemli yardımlardan biri de zenginlerin mallarını yatırıma aktarmalarıdır ve çalışmak isteyenlere iş ve geçim imkanı hazırlamalarıdır.1-Mânevî Yardım:Allah’ın ve Resûlünün bizden yapılmasını istediği, akıl ve vicdanın hoş gördüğü bir şeyi yapmak iyiliktir. Kötülükten sakınmak, başkalarına kötülük yapmamak da iyiliktir. Bu tür iyilikler de “sadaka”dır.İyilikte yardımlaşmak kadar kötülükten alıkoymaya çalışmak da müslümanların dinî-ahlâkî görevleri arasındadır. Kötülük gören kişi, kötülük ister küçük ister büyük olsun, ona engel olmalıdır. Eğer bu görev yapılırsa, kötülük azalır, toplum huzur bulur.d) Yardım Yapılırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:1- Yardım Allah rızası için yapılır. Allah rızası gözetilmeden yapılan iyilikte riyâ ve gösteriş, yada çıkar düşüncesi vardır.2- Yardım yapılacağı sırada gerçekten yoksul olan kişiler aranmalıdır. Ancak hayâ sahibi yoksullar, yoksulluklarını belli etmez. Yardım yapacakların, bunlar gibilerini bulup, haysiyetlerini bozmadan yardım etmelidirler.3- Kötü, işe yaramaz mallar yardım olarak başkalarına verilmez.4- Yapılan yardım hiç bir zaman başa kakılmamalıdır, aksi takdirde yapılan yardımın sevabı olmaz.5- Yoksulun halinden anlamalı ve ona iyi davranmalıdır.6- Hiç bir yardım küçük görülmemelidir.7- İyilik ve yardımda bulunacak kişi bunu zamanında yapmalıdır. Zamanında yapılmayan yardım, ihtiyacı karşılamaktan uzaklaşır.8- Yardım yapılırken gizliliğe önem verilmelidir. Ancak zekat gibi farz olan ibadetlerde açıklık esastır.e) Başkalarından Yardım Bekleyenlerin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar:1- İhtiyaçtan fazlası istenmemelidir.2- Yapılan yardımı azımsamadan kabul etmek gerekir.3- Yardım kerîm olandan istenir, yardım etmek istemeyenden veya imkanı olmayandan yardım istenmez.4- İyilik ve yardım yapana nankörlük değil, teşekkür etmeliyiz.
Toplum varlığının sağlıklı ve huzurlu bir şekilde sürdürülebilmesi için toplumsal denge ve barışın bir şekilde sağlanması ve bireyler arasında duygusal gerilime yol açabilecek etkenlerin giderilmesi şarttır. Bir toplumda fakirlerin ve zenginlerin bulunması tabiidir. Ancak tabii olmayan bunların birbirlerinin haklarını gözetmemeleridir. Niteliğ i her ne olursa olsun haklara riayet edilmemesi beraberinde toplumsal yapı lanmada huzursuzluk doğuracak maddi ve manevi çatış malar ı getirecektir. Bu itibarla zengin ve fakir arası ndaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi yani zenginin daha zengin fakirin da ha fakir olması nın engellenmesi ve söz konusu olabilecek duygusal hatta fiziksel çatış manın önlenmesi toplumun buna bağ lı olarak da bireyin huzuru için kaçınılmazdır. Bu sebepledir ki Yüce Kitabı mız Kur'an-ı Kerim'de söz konusu gerilimin potansiyel varlığı ima edilerek bunun engellenme ve giderilmesine yönelik düzenlemeler yapı lmıştır. Nitekim ideal/model mümin için kullanılan “muttaki” statüsündeki kimselerin özellikleri sıralanırken “ Onlar varlı kta ve yoklukta Allah için infak ederler …” buyrulması toplumun muhtaç kesimleriyle paylaşma özverisinin ne derece öneme sahip olduğunu vurgulaması açısından dikkat çekicidir. Gerçek şu ki İslam dini başlangıçtan itibaren yoksulluk meselesi ile ilgilenmiş mensuplarına yoksulların durumlarını iyileştirmek üzere dini literatürdeki karşılığı her ne olursa olsun kimi mecburi kimi ihtiyari bazı sorumluluklar yüklemiştir. Zenginlerin muhtaç akrabaya bakma (nafaka) mecburiyeti komşu hakkı kesintisiz hayırlar (sadaka-i câriye- vakıflar gibi) zekât fitre ve kurban bu ödevlerin başlıcalarıdır. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim ve gönüllerimizin sevgilisi Peygamberimizin hadislerinde değişik vesilelerle Müslümanların Allah için infakta bulunmaları dini bir görev olarak dile getirilmektedir. “Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” buyurularak zenginin malında muhtaçların hakkı olduğu belirtilmek suretiyle zekât veya zorda kalan muhtaca yardım sadece zenginin insafına terk edilmemiş onun bir lütuftan öte yerine getirilmesi gerekli bir görev olduğu vurgulanmıştır. Bir başka ayette de namaz kılan ve namazlarında daim olanların eline mal geçip zengin olunca pintileşen ve cimrilik yapan kimseler olmadıkları belirtilerek “Onların mallarında isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.” buyrulmuştur . Bu eksende değerlendirildiğinde muhtaç bir kimseye yardım etmenin sadece dini bir görev değil aynı zamanda bir insanlık vazifesi olduğu görülür. Kur'ân-ı Kerim'in en çok üzerinde durduğu ve teşvik ettiği hususlardan biri Allah'ın verdiği rızkın paylaşılmasıdır. Allah'ın verdiği rızkı muhtaç durumda olanlarla paylaşma Müslüman'ın en önemli özelliklerinden biridir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin eğitim ve gözetiminde yetişen İslam'ın ilk kuşağı Sahabe paylaşma ve yardımlaşmanın en güzel örneklerini vermişlerdir. Öyle ki Kurân-ı Kerim onların bu örnek tutumunu övmektedir. Gönül dünyasında herkese yer veren Rahmet elçisi yoksulları n geçimiyle bizzat ilgilenir imkânları nispetinde onların bakımını sağlar kendisinde yoksa diğer Müslümanları buna teşvik ederdi. Onun hayatına bakıldığında bu tür örneklerle karşılaşmak hiç de zor değildir. Ahlak numunesi Peygamber insanlara sadece malını değil gönlünü de açmış onunla birlikte olanın sadece gözü değil gönlü de doymuştur. Daha sonraki kuşaklar da Kur'ân ve Kutlu elçinin rahmet yüklü sözleri ekseninde şekillenen infak ruhunu asırlar boyu canlı tutmuşlardır. Bu anlayışın tabii sonucu olarak İslâm tarihinde toplumsal anlamda pek çok hayır kurumu oluşmuştur. Çok çeşitli alanlarda teşekkül eden yardımlaşma ve paylaşma zeminine oturan vakıflar bunun en güzel örneklerindendir. Kur'ân-ı Kerim ve Sünnetteki özendirmelerin yanında İslam'ın ilk kuşaklarından sonraki kuşaklara aktarılan paylaşma ve feragat örnekleri ve hatıraları Müslümanlar arasında paylaşma ruh ve bilincini hep canlı tutmuştur. Bu yaklaşım Müslümanlar arasında kardeşini kendine tercih etme anlayışını ortaya koymuştur ki bundan daha öte bir yardımlaşma ve dayanışma örneği göstermek oldukça zordur. Gün geçtikçe yozlaşan değerler etkisi altındaki çağımız insanının yardımlaşma ve dayanışma adına gurur abidesi olan bu tablolardan şüphesiz alacağı dersler vardır. Böylesi bir durumda bu tablolara bakan kimse erdemi paylaşımı özveriyi mala değil insana verilen değeri görecektir. Öyle ki Medineli Sahabîler sırf imanlarından dolayı her şeylerini bırakarak Mekke'yi terk etmek zorunda kalan Mekkeli kardeşleri ile bütün imkanlarını paylaşmışlar ve bundan dolayı da ‘Ensar' (yardım edenler) adını almışlardır. Ensar bu yardımı çok zengin olduklarından değil Kur'ân'ın ifadesiyle kardeşlerini kendilerine tercih ettikleri' için gerçekleştirmişlerdir. Bu anlayışın temeli mal zenginliğine değil iman ve gönül zenginliğine Allah rızasını mal sevgisine tercih etmeye dahası sevdanın odağına Allah'ı koymaya dayanır. İslam'ın paylaşma ve dayanışma yaklaşımının özünü bu uygulamada somut bir biçimde görmek mümkündür. Kur'ân-ı Kerim'de pek çok âyet-i kerimede paylaşma emredilir. Hatta Yüce Allah verecek bir şeyi olmayanın muhtaç durumda olana gönül alıcı güzel sözler söylemesini dahi paylaşma bilinci kapsamında değerlendirir. Paylaşmayı emir ve tavsiye eden âyetler paylaşma bilinci hususunda bazı ölçütler de ortaya koymuştur. Verenin Allah olduğunu hatırdan çıkarmama paylaşmaya akrabalardan başlama harcarken dengeli olma saçıp savurmama yoksullar fakirler yolda kalmışlar özellikle muhtaç olmasına rağmen isteyemeyenlere verme şeklinde özetlenebilecek bu ölçütler dengeli bir paylaşma bilincini önermektedir. Şüphesiz belirli bir ömre sahip insan çoğu zaman geriye dönüp baktığında sadece ah keşke gibi sözlerle dile dökülen pişmanlıkları görür. Kur'an-ı Kerim bu hususu şöyle dile getirmektedir: “Herhangi birinize ölüm gelip de “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın .” Oysa bu sürecin sonlu olduğu bilinciyle her demini değerlendirmeye çalışan kimse paylaşma bilinciyle infak sorumluluğunu yerine getirir. Her konuda bizlerin en güzel örneği Peygamberimiz infak ve paylaşma konusunda da hem sözleriyle hem uygulamalarıyla bizlere örnek teşkil etmektedir. İnfak ve paylaşıma bir de onun rahmet dolu penceresinden bakalım; “ Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. Bunu da bulamayan güzel bir söz ile kendisini korusun .” “ Ey âdemoğlu! İhtiyâcından fazla olan malını sadaka olarak vermen senin için iyi; vermemen kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe geçimini üstlendiklerinden başla …” “ Kim helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse – ki Allah helâlden başkasını kabul etmez – Allah o sadakayı kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi sahibi adına ihtimamla büyütür . ” “Her Allah'ı n günü iki melek iner. Bunlardan biri; Allah'ım! Malını verene yenisini ver! diye dua eder. Diğeri de ;Allah'ım! Cimrilik edenin malını yok et! Diye beddua eder." ( Buhârî Zekât 27; Müslim Zekât 57) “Cimri ile cömerdin durumu göğüsleri ile köprücük kemikleri arasına zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Cömert sadaka verdikce üzerindeki zırh genişler uzar ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimri ise bir şey vermek istediğinde zırhın halkaları birbirine iyice geçer onu sıkıştırır; genişletmek için ne kadar çalışsa da başaramaz. ” (Buhârî Zekât 28 Müslim Zekât 76–77) Bu ve benzeri pek çok hadisi ile Peygamber (s.a.s.) müminleri sahip oldukları mallardan Allah yolunda infaka başka bir deyişle harcamaya teşvik etmiştir. O (a.s.) bu konuda sadece sözleriyle değil aynı zamanda her hususta olduğu gibi yaşam biçimiyle de müminlere örnek olmuştur. Allah'ın Peygamberi hiçbir zaman mal biriktirme sevdasıyla yaşamamış ömrünü bu yolda tüketmemiştir. O'nun evinde bazen açlığını giderecek derecede herhangi bir yiyeceğin dahi bulunmadığı açlık sebebiyle zaman zaman uyuyamadığı nakledilmektedir

Hiç yorum yok:

sağ üst köşede yer alan Önceki kayıtlar'a tıklayarak geçmiş haberlere ulaşabilirsiniz...