Kamu_Sen Tekirdağ İl Temsilcisi Muzaffer Doğan yazılı basın açıklaması yaparak Amerika ve İsveç’i kınadı. Doğan açıklamasında;
Önce geçtiğimiz hafta Amerika’da Temsilciler Meclisi’nin, akabinde de iki gün evvel İsveç Parlamentosu’nun sadece “bir” (sayı ile: 1) oy farkla, yani kıl payı ile 1915 olaylarını Ermeni Soykırımı olarak kabul etmesini şiddet ve nefretle kınıyoruz.
Bahse konu bu iki hadise, gerçekte bizzat kendileri soykırımların, katliamların en dehşetlilerini yapmış olduğu ve günümüzde de aynen yapmaya devam etmekte fütur getirmediği halde, katliam yapmak bir yana, bizzat kendisi batılıların desteklediği Ermeni çetelerinin katliamlarına maruz kalan Türk milletinin temiz ve pâk yüzüne, kendi ellerindeki kanları sürmekten çekinmeyen; utanma, edep ve hayâ nedir bilmeyen yüzsüz batılıların çirkin suratlarını bir kere daha ve açıkça göstermiş bulunmaktadır.
Hakikatte kimler soykırımcı, kimler kanlı katil?
Türkler mi, yoksa çirkin batılılar mı?
Her şeyden evvel, tarihin aynasında kendi kanlı suratına bakmayanlar nasıl olur da Biz’e, Biz Türklere bu denli küstahça cephe alabilir?
Sadece 1492 ilâ 1542 yılları arasında Orta ve Güney Amerika’da 20 milyondan fazla yerliyi yakarak, keserek, açlığa mahkûm ederek yok ettiği, zamanının dürüst Katolik rahibi Bartolomé De Las Cassas’ın 1542 tarihli raporu ile sabit olan
*; aynı şekilde, Endülüs’ün düşüşünden sonra milyonlarca Müslüman ve Yahudi’yi, kılına bile dokunmayacağına söz verdiği halde katleden İspanyollar mı, yoksa onların elinden kaçan yüz binlerce Yahudi’ye topraklarını açan Türkler midir soykırımcı? Ve yine eğer katledilmeseler idi bugün en az 200 milyon olacağı tahminen hesap edilen Kuzey Amerika yerlilerinin kanları ellerinde hâlâ kurumadan duran, “özgür doğan ülke”nin (?) “özgür kurucuları” (?) Amerikalılar mı yahut fırsat bu fırsattır” deyip, harbe girmiş Türkiye’yi arkadan vurmak için harekete geçerek Ruslara beşinci kol görevi yapan ve kitlesel kıyıma kalkışan Ermeniler mi, yoksa müdafaa-i nefs için çarpışan Türkler midir soykırımcı ve kanlı katiller? Yine, daha henüz 1990’ların başında Saddam’ın önünden kaçan Kuzey Irak Kürtlerine kapılarını açan Türkler midir soykırımcı, yoksa 2003’deki istilâ ve işgalinden bu yana 1 milyon Iraklının doğrudan veya dolaylı olarak ölümüne, bunun birkaç mislinin de göçe ve ülkesini, yerini-yurdunu terk etmesine sebep olan Amerikalılar mı? Yahut da tıpkı İsveç gibi gerçek bir devlet bile olmayan Belçika’nın tiksinti veren ırkçı politikalarının sebebiyet verdiği ırkçı ayrımın sonucu patlayan kanlı iç savaşta yine Fransız İhtilâli’nin üç kutsalı olan “özgürlük”, “kardeşlik” ve “eşitlik” ilkelerini bizzat kendisi – hem de kaçıncı defa – çiğnemekte tereddüt bile etmeyen eli kanlı Fransa’nın desteği ile 1994’te yüz gün gibi kısa bir müddet zarfında 800 bin ilâ 1 milyon arası Tutsi ve ılımlı Hutu’nun katledilmesine yol açan batılılar mı, yoksa tehcir ettiği Ermenilerin iaşesi için dahi tedbir alan ve cephede çarpışması gereken askerini cephe gerisinde bu muhacirleri korumak için görevlendirerek cepheyi zayıflatma riskini göze alan Türkler mi?
Gerçek şu ki, Batı her zaman kıyıcı, her zaman kan dökücü, her zaman soykırımcı olmuştur; hem de en alçak usullerle!
Ve yine bu iki hadise bir kere daha açık ve seçik olarak göstermiştir ki, Haçlı ruhu bugün de aynıyla devam etmektedir.
Amerika’nın Irak’ı işgali nasıl ki apaçık bir Haçlı seferi ise, son olarak Amerika’da ve İsveç’de alınan muş’um kararlar da aynı şekilde ve fakat farklı metotlarla yürütülen Haçlı seferleridir; her ikisi de, hiç ölmemiş olan Haçlı ruhunun çirkin tezahürleridir.
Bu çirkin davranışı çirkefe dönüştüren başka bir husus da bizzat konunun ele alınış tarzıdır; şöyle ki:
Tarihten ve tarih felsefesinden azıcık da olsa bir şeyler anlayan vasat bir zekâ dahi bilir ki, Tarih dediğimiz şey ne ise odur, hiç değişmez; mühim olan, aslolan ve ilmî ve ahlâkî olan, bugün burada duran tarihçinin, dün olup-bitmiş hadiseleri, elinden gelen azami yetkinlik ve dürüstlükle aslına sadık bir şekilde ortaya koymasıdır. Aksi takdirde, bugün, dünkü hadiseler hakkında ne hüküm verilirse verilsin, hiç birisi, tarihte olup-bitmiş hadiseleri bir mikrometrecik kadar dahi değiştiremez. Kaldı ki bu söylediklerimiz tarihçiler içindir, hele bir de parlametonların tarih ve tarihî hadiseler hakkında karar almağa kalkışmaları kelimenin tam ve gerçek anlamıyla ahlâksızlığın dik alasından başkası değildir!
Ne zamandan beri tarihte olup-bitmiş hadiseler parlamentolarda parmak hesabı alınan kararlar ile sonuca bağlanır olmuştur?
Batılılar bilim üretmekle övünürler; bu mudur onların bilim üretme metotları ve bilim ahlâkı!
Yazıklar olsun! Lânetler olsun!
Tarih parlamentolarda karara bağlanamaz; tarih tarihin belgelerin arasında duruyor!
Niçin öyleyse, Türk tarihçilerinin bütün ısrarlı davetlerine karşılık, kendi tarihçileri ayet görmüş şeytan gibi köşe bucak kaçmaktadırlar ilmî müzakerelerden?
Kaçmaktadırlar, çünkü o belgelerde asıl katillerin Türkler değil, arkalarında destekçi olarak kendilerinin durduğu Ermeniler olduğunun sabit olduğunu kendileri de biliyorlar.
Kaçmaktadırlar, çünkü asıl katillerin kimler olduğunun ortaya dökülmesi, kendilerinin işlediği cinayetlerin de birer birer ortalık yere saçılıp dökülmesinin tetikleyecektir.
Korkuları budur!
Lânet olun böyle bir zihniyete!
Ve ondan daha fazla lânet olsun, onların Türkiye’de ajanlığını yapan, ekmeğini yediği ülkesini arkadan vuran yerli işbirlikçilere!
Bu arada küçük bir not da İsveç parlamentosunda milletvekili olan “Türkiyeli” hainlere düşmek isteriz.
Basında çıkan haberlere göre, İsveç Parlamentosu’ndaki “Türkiye kökenli” dört milletvekilinden üçü, Sosyal Demokrat Parti’nin Genel Sekreteri Süryani kökenli İbrahim Baylan ile aynı partiden Süryani kökenli Yılmaz Kerimo ve Halk Parti’den Vanlı Kürt kökenli Gülan Avcı Türkiye’yi ve Türkleri katil ilan edenlerin kuyruğuna yapışarak karar lehinde kabul oyu verirken Çevre Partisi milletvekili Mehmet Kaplan ise güya “tepki” amacıyla oylamaya katılmayarak dolaylı destek vermiş bulunmaktadır.
Yazıklar olsun sizlere! Lânetler olsun sizlere!
Türkiye Kamu-Sen olarak, deriz ki:
Ey Türkler ve Ey Türkler! Ey halkımız! Bunlar gözünüzü korkutmasın!
Yetmiş milyonluk Türkiye, iki tırnak arasında ezilecek bir sömürge değildir!
Yeter ki siz birlik olarak kaya gibi sağlam durunuz!
Kaya gibi sağlam durunuz ve fakat her şeyi de kayıt altına alınız; bilhassa içinizdeki hainleri!
Hele bilhassa onları hiç unutmayınız; gün gelecek, hesap sormak için lâzım olacaktır!” görüşlerine yer verdi.
HABERTRAK GAZETESİ/TEKİRDAĞ